Teknoloji müthiş bir nimet. Fakat kime ve neye göre? Doğru yoldan gitmedikçe ve doğru bakış açısına sahip olmadıkça teknoloji tehdit olmaktan ileriye gitmez. Bizleri bildiklerinden edecek kadar acımasız bir hal alabilir. Okul hayatımız boyunca Türkçe’miz üzerine eğitimler aldık. Bağlaç, belirteç ve daha birçok kelime gruplarına ihtiyacımız vardı. Öğrendik! Peki öğrendiysek nereye gitti?
Teknoloji, sosyal medya adıyla dilimizde maalesef öğrendiklerimizi elimizden aldı. Bizlere ait olmayan kelimeleri daha da kısaltılarak dilimize yerleştirdi. Örneğin, “ok, nbr, slm” ‘ler türedi. En basitinden -Teşekkür ederim.- demek yerine -tşkr- yazılıyor. Oysa her bir ek her bir kelime farklı anlamlarla bütünlük oluşturuyor.
Kıymetini bilemediğimiz için elimizden alınan her şey gibi dilimizi de kaybetmekle karşı karşıyayız. Elimizde kalan nadir şeylerden biri olan (.) nokta bile felsefe yapmak için kullanılıyor. Nasıl mı? “Gidene noktayı koy ki gelen büyük harfle başlasın.” Sorarım sana: Nokta (.) yı en son ne zaman kullandın?
Dilimize Aristoteles’in yöntemi ile yaklaşalım. Biliyorsunuz ki Aristoteles “Bilgi, dilsel bir ifade biçimi ile kendisini gösteriyorsa, bu ifade biçiminin öğeleri arasındaki ilişki, aynı zamanda bu öğeleri birbirleri ile ilişkilendiren düşüncenin de nasıl çalıştığını gösterir mahiyette olacaktır.” (Ömer Faik Anlı Aristoteles-Tümevarım, Tümdengelim acikders.ankara.edu.tr) Şeklinde yaklaşımda bulunmuştur. Yani, -Mantık Disiplini- oluşmuştur. Türkçenin geldiği son halde işler böyle değildir. Yüklem bile kullanılırken, şekilden şekle sokulduğundan anlam bütünlüğü kaybediliyor.
Aristoteles’ ten ısrarla söz etme nedenim sorduğu sorularla bireylere, sahip olduğu cevabın beyninde barındığını ispat etmesidir. Örneğin: “Neden”i bulmayı sağlayacak temel soru, Aristoteles’te “Niçin?” sorusudur.
Bütün insanlar ölümlüdür. Sokrates insandır. Sokrates ölümlüdür. à Niçin ölümlüdür? Çünkü insandır. O halde tümevarım bizi başlangıç ilkelerine götüren akıl yürütme biçimidir. Görüldüğü üzere yine -Mantık Disiplini- çalıştırmaktadır.
Bu örnekte de görüldüğü üzere, cümle bütünlüğü ana fikre ulaştırır. Belirtmek isterim ki; anlam bütünlüğünü kuvvetli hale getirmek adına bağlaçlar önemsenmeli mesela “-de” bağlaç ise ayrı yazılmalıdır. Hadi hep birlikte bir çalışma yapalım: Çekim eki ve durum eki ayrıca Bir’ den sonra gelen -de ayrı yazılır. Çünkü anlamın kuvvetini arttırır. Örneğin, -Ölsem de inanmam! Evi de çok beğendim. Size bir de ceket verelim.- Örnekler bu şekilde arttırılabilir. Bu cümlelerden -de çıkarttırıldığı taktirde her bir cümlenin etkisinde azalma olacaktır.
Ufak bir detayda bile bu denli kuvvetlenen dilimiz varken kolay olanı seçerek basite indirgememiz bakın günün sonunda bize dilimizi kaybettirecek duruma getirecek. Tüm bunları tabii ki teknolojiyi kötülemek için söylemiyorum. Ancak bu şekilde sürmeye devam ederse elimizde kalan son şey bize ait olmayan kelimeler olacaktır. Bu şekilde dilimizden uzaklaşmamızı başka bir tabloda değerlendirmemiz gerekirse, ebeveynlere düşünülenden daha fazla iş düşüyor olması.
Yudum Mingan’ın Yeni Çağrı Gazetesi 03 Ocak 2021 tarihinde yayımlanan makalesi Taş Devrine Yol Alan İstanbul’da da belirttiği gibi “İleri gitmemiz gereken teknoloji çağından, taş devrine koşturuyoruz. 1960 İstanbul’unda hanım efendilik ve bey efendilik vardı halbuki. O dönemde dünyanın en büyük şehriydi ve 500.000 nüfusa sahipti. Buna rağmen bu denli bozulmayan coğrafyada ne değişti ki; bu kadar haddimizi aştık? Değişen kültürün nedeni annelerin ve babaların çocukları teknolojinin yetiştirmesine izin vermesi değil miydi?” 1960 makalede de söz edildiği üzere, hanımefendiliğin ve beyefendiliğin sembolüydü. Bu anlamda tane tane konuşan; kendini gerek konuşmalarıyla gerekse yazımlarıyla net bir şekilde ifade eden bir nesildi.
Bu günlerde ise tablo tersine dönmüş durumda ne yazık ki! Temennimiz ise Türkçe’ mizin Bayrağı’mızın göklerde dalgalanması gibi; dillerde dalgalanması…