ÖNCE KENDİNİZİ SEVİN

Nasıl da kimsesizleştik, nasıl da yalnızlıklaştık. Kuru bir özlemle, hoyratça fırlatıldık, kimsesizliğe bu muydu dileğimiz, bu muydu korkularımız? Aslında korktuk biz sevmekten, sevilmekten. Delicesine korktuk.

Bir yüreğe girip; orada sıcacık, sığınarak, korunarak yaşamaktan korktuk. Hem hiçbir yürek kaldıramadı ki çok sevilmeyi hepsi kaçtı, hepsi korktu, hepsi direndi. Sevmemek adına, sevilmemek adına her şeyi yaptık. Saçmaladık, yalan söyledik, kırdık, dağıttık, umarsızca ve hoyratça yaptık bunu. Hangimiz farkına vardık. Tuttuğumuz elin sıcaklığını hangimiz hissettik.

Bu ara çok duyuyorum herkes sevdiğini sigaraya benzetiyor. Onun dumanıyla yok olup gitmesini anlatıyor. Oysa ben düşünüyorum da sigaranın ateşi ile avuçlarımı ısıtmaya başladığımdan beri ne senin ne de bir başkasının ellerine ihtiyaç duymuyorum. Bir an gözlerin geliyor aklıma, dalıp dalıp gitmelerimi anımsıyorum. Bir insan yanında iken bile özleyebilir mi sevdiğini? Özler aslında hem de delicesine özler. Onun gözleri, onun elleri, onun yüreği; sevdiğine umut, yarasına merhem.

İçinizden şunu geçirdiğinizi duyar gibiyim. "Kandırma kendini; kimse kimseyi sevmiyor." diyorsunuz içten içe bu kadar hoyrat olmayın. Bir kere görün ya bir kere görün sevildiğinizi, sevilmeye değer olduğunuzu bir kere görün. Hem siz size değer vermezseniz, bir başkasının değer vermesini nasıl bekleyebilirsiniz ki. Mesela; baktınız mı aynaya, sahip olduklarınızı gördünüz mü? Gözlerinizin içinde o parlayan, o içten içe tebessümü gördünüz mü? Dudaklarınızla gülmeyi bırakın artık. Gözleriniz ne güne duruyor.

Ben sevdiğim adamın gülüşünü ararım be; gülüşü yakışmalı. Dudakları yana kıvrıldığında oluşan o tebessüm bana özel olmalı, anımsamalıyım. Bir bir en güzel anılarımı anımsamalıyım. Elim, ayağım titremeli böyle her gün, her an ona gidercesine heyecanlanmalıyım. Ne bileyim ya çok özlemeliyim. Korkmamalı insan dokunmaktan, sevmekten, özlemekten ne bileyim sevdiği için yağmur altında ıslanmaktan sonra; ayrıldığında bile onun kokusunu aramaktan bıkmamalı.

Güzel sevmeli insan sevdiği yüreğine öylesine yakışmalı ki; onu yüreğinden çıkarmamak için ant içmeli. Korkak olmayın. Korkak olmayın bir bakın. Hayattaki rollerinize bir bakın; hangisi olmak istiyorsunuz, kendinizi hangi kalıpta görüyorsunuz?

Biliyorum bu ülkede, bu şehirde, bu kadar yalanın içinde yaşamak çok zor sizi anlamıyor değilim, sizi bu hale getirene kızmıyor değilim. Peki ya siz; ne kadarına izin verdiniz? Özgürlüğünüzün size vermelerine ne kadar izin verdiniz? Bir de buradan bakın lütfen biraz değer verin, önemseyin, sevin önce kendinizi sevin. Siz, sizi severek başlayın. Bu küçücük adım bile yetmez mi sizce!

EĞER

Ağlamak daha güzel olabilirdi. Eğer gözümden akan o tuzlu su yüreğime damlamasaydı. Böyle olunca çok acıtıyor. Ağlamak daha güzel olabilirdi. Evet sebebi gidişin, yitişim olmasaydı daha anlamlı olabilirdi. Ama değil işte hani böyle bir tarafın kanıyor ya eksikliğinin farkına varıyorsun ya böyle için titriyor, bir tarafın deli gibi geri gelmesini isterken diğer tarafın biliyor.

Bir daha gelmeyecek bir daha sevmeyecek çünkü sol yanın gerçekten üşüyor. Gülmek daha güzel olabilirdi. Eğer gülümsemenin nedeni sevdiğin adam ise; evet gülmek daha güzel olabilirdi ama değil, değil. Eğer bir kaldırım kenarında oturuyorsan, daldığın her yerde onu görüyorsan, insanları artık daha az önemsiyorsundur. Çünkü önemsenme hakkını, değer verme hakkını bir başkasında delice kullanıyorsan olmuyor.

Gülümsemenin de önemi kalmıyor yok, yok sakın suçlama kendini, değilsin suçlu çünkü ben bile olsam yediremezdim herhalde, bende kaldıramazdım. Bu kadar çok sevilmeyi tüm kalbimle, canımı canına katarcasına sevilmeyi. Ben bile kaldıramazdım. O yüzden sana kızmıyorum, alınmıyorum. Bu ağlamalarıma da bakma, aklıma gelince böyle güzel günlerimiz önce kahkahalarla gülüyorum, sonra fark ediyorum yanımda olmadığını; öylece başlıyorum ağlamaya.

Doğum günlerim geliyor aklıma; yanımda oluşların, elimi tutuşların ama yoksun. Bir daha olmayacaksın. Ben bir daha sana sarılamayacak mıyım, lanet bir yastığa mı ya da hıçkırıklarımı yorganın altında mı bastıracağım? Bu olmamalıydı ya! bu kadar basit, bu kadar kolay olmamalıydı. Biz söz vermiştik ya, söz vermiştik. Biz birbirimizi seveceğimize söz vermiştik.

Sana kızmam gerekiyor, bulduğum yerde ağzıma geleni saymam, bağırıp çağırmam. Belki de küfür etmem gerekiyor! ama sen yine de çıkma karşıma yapamam ki; ben bu kadar güçlü değilim. Oysa çıksan karşıma; döksem içimdekileri, kim bilir belki de tepkisiz kalır ya da her zamanki yönteminle susmayı denersin. Ama ben artık bu kadar güçlü değilim ilk darbenle yerle bir olabilirim. Bana beni bırak ve çık ömrümden. Ne olur çık gönlümden!