Seninle bir araya geldiğim her gün; yeniden varoluş, yeniden doğuş...
Annemden miras kalan değerli yaka iğnesini sakladığım gibi saklıyorum seninle yaşadığım ilklerin anısını. Gönlüme sır perdesi çekiyorum. O perdenin bir ucuna yaka iğnesini özenle takıyorum.
İlkleri yaşadıkça sona gelmekten korkuyorum.
Yaşadıkça yaşlanmaktan, sen de yaşanılacak bir heyecan kalmamasından çekiniyorum.
Gizemli bir kadın olduğumun dedikoduları yapılır. Güler geçerim ben bu dedikodulara. Bilmeniz gerekeni bilin yeterli diyerek konuyu kapattığım çok açık mevzular olmuştur, yuvarlak masalarda.
Lakin, söz konusu sen olunca gizemli bir kadın hallerim olmadı hiç bir zaman sana.
Neysem o oldum daima. Şeffaf, doğal, samimi ve en yalın halimle...
Hatta çok fazlası, akıl almaz hallerimi yaşadım seninle. Bugün bir tarih daha eklendi, yasaklarla ihlal edilmiş sevdamızın boynu bükük sayfalar günlüğüne...
Ne zaman bir ilki yaşasam dizlerinin dibinde o an oracıkta ölesim geliyor.
Hani ola ki ölsem, göz yaşları içinde ilk toprağı sen atacakmışsın gibi üzerime. İlk duamı sen okuyacak, kabrimden giderken geriye dönüp bakan ilk kişi sen olacakmışsın gibi.
Birbirini seven iki kişinin ilkleri nasıl olur bilmiyorum ama bizim ilklerimiz bir bilinmezliğe savruluyor.
Nasıl anlatılır ki?
Mesela, sensiz uyandığım sabahlara güneşten önce kasvet doğuyor yanı başımdaki yastığa.
Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi derler ya hani büyüklerimiz...
Kırk yılımı geride bırakacak kadar büyümedim ama ömrüme seni kırk yıl misafir etmek için gönlümü büyüttüm sevdiğim.
Ömrüm yettikçe seni seveceğimin sözünü versem, son nefesine kadar ilk gün gibi beni sevebilir misin sevdiğim?