ÖYLESİNE ÖZDEN , ÖYLESİNE BENDEN
ÖYLESİNE ÖZDEN , ÖYLESİNE BENDEN
Aklımın sınırlara takıldığı yerde kalbimin sesini dinliyorum. Öyle ya, akıl sınırlara takılır ama kalp öyle mi?
Bir yerden, birinden, bir şehirden, bir gönülden gitmek...
Yazması bile zor geliyorken gözlerinden çekip gitmek...Sığmıyorum; ne bu şehre ne de ruhuma. Bugünlerde sığamıyorum bendeki bana...
Okunması mümkün olmayan mektuplar yazıyorum. Her kelime bir önceki kelimenin öznesiyle yarışır cinste. Öylesine özden, öylesine benden!
İnsanın kendiyle anlaşamaması ne kadar zormuş. Sürekli kendimle kavgalıyım. Beynimin içinde gürültülü sesler kol gezerken yüreğimin tam ortasında bir yangın yeri kurulmuş sanki. İçim dışım savaş alanı.
İki kelime yaz geçer diyorum ama geçmiyor. Ne içimdeki acı geçiyor ne de kağıtla, kalemle mücadelem bitiyor. Adını koyamadığım her duygu bir urgan gibi yapışıp kalıyor boğazıma.
Sıkıca atılan düğümü açmak imkansız olduğu gibi adlandırmak da bir o kadar güç oluyor. Göğüs kafesimi yırtarcasına bir acıyla kimsesizlik hissini yaşıyorum.
Aslında itiraf etmeliyim ki kimsesizlik bana hiç bu kadar yakışmamıştı. Ne vakit sensiz kalsam kendimi bulmak için koşup sana gelirdim. Sen de kendimi bulurdum, sen de kendimi tamamlardım. Ve zaman sonra yine kendimle baş başa kalırdım.
Şimdi öyle bir kimsesizim ki dönüp dolaşıp geldiğim kişi ben oluyorum. Sana çıkan her yol kapalı, tüm yollar bana çıkıyor. Bana çıkan yolların sonunda ise değdiğim her çiçek kuruyor, kaleme aldığım her sözcük bin parçaya bölünüyor, gördüğüm her rüya kötüye yorumlanıyor. Okunması mümkün olmayan mektupların biri daha yazıldı, mühürlendi ve göğün kalbine gönderildi.
Yamaçlarda açan her çiçek baharın geldiğini müjdelemez. Herkesin renksiz , solgun, bitkin, çiçekleri açmayan bir arka bahçesi vardır...
İnsanın hayatında zamanın değiştiremeyeceği gerçekleri var. Gözle görülmeyen yaralar, sarılınca geçmeyen acılar var. İstesek de gönülden silemeyeceğimiz hatıralar var.