İnternet toplumun çok büyük bir kesimi tarafından günün her anında ulaşılması ve etkin biçimde kullanılması gereken bir araç olarak yaşamımızdaki yerini almış durumdadır. Bu duruma paralel olarak dünya genelinde ve ülkemizde de İnternet kullanımı her yıl katlanarak artmakta, internet teknolojilerinde sürekli olarak yaşanan gelişmeler, çevrim-içi ortamlarda karşılaşılan risklerde de değişmelerin ortaya çıkmasına ve çeşitlenmesine yol açmaktadır.

İnternet’in her yıl katlanarak artan kullanıcı sayısında büyükler kadar çocuk kullanıcılarda önemli bir yer tutmakla beraber internetin çocukların gelişimi için benzersiz fırsatlar sunmasıyla birlikte bazı riskler de içermekte olup sanal ortam, tüm yaş guruplarında olduğu üzere çocukların da mağdur olmasına neden olabilmektedir. Özelliklede sınırları aşan bir sorun olan çocuk istismarı, internet kullanımının yaygınlaşmasıyla, sanal ortamda da işlenen bir suç haline gelmiş ve suç literatüründe net bir tanımı bulunmayan bu suç çeşidi tanımıyla “çevrimiçi çocuk istismarı” olarak yerini almaya başlamıştır.

Çocuklara yönelik cinsel istismarı açıklayabilmek amacıyla birçok tanımlama yapılmış ve bu tanımlar arasında Lanzarote Sözleşmesi’ne göre: çocuğun cinsel istismarı, bir çocukla özellikle zor kullanma ve tehdit ile cinsel faaliyetlerde bulunma suçudur. Diğer tanımlamalara göre ise, çocuğun içinde bulunduğu durumu bütünüyle kavramaya ve değerlendirme ye yetecek olgunluğa erişmeden, yasaları ve toplumsal kuralları ihlal ederek cinsel aktivitede bulunulmasıdır.

Çocuk cinsel istismarı, bir yetişkin ya da yaş ve gelişimsel olarak daha büyük çocuk arasındaki cinsel ihtiyacın tatmini amacıyla gerçekleştirilen eylemleri de kapsamakla birlikte, yasaların izin vermediği her türlü cinsel ilişkiye zorlama ve teşvik etmeyi, fuhuş ya da diğer yasadışı uygulamalarla sömürmeyi ve pornografiyi de kapsamaktadır.

Tanımlarda da belirtilen istismar vakalarının, internet ortamında gerçekleştirilmesi durumunda, gerçekleşen suç emniyetin kriminal literatüründe “çevrimiçi çocuk istismarı” olarak adlandırılmaktadır. Sanal dünyada gerçekleşen cinsel istismar konularında en sık karşılaşılan örnekler: temas içermeyen cinsel istismar suçunun gerçekleşmesini müteakip görsel materyallerin kayıt altına alınarak siber zorbalıkta kullanılması, elde edilen görüntülerin cinsel dokunma yoluyla cinsel istismar için tehdit unsuru olarak kullanılması, tehditle çocukların teşhircilik ve röntgencilik doğrultusunda kullanılmasıdır.

Çocuklar arasında İnternet kullanım oranlarının artışının dışında, araştırmalar çocukların İnternet kullanım yaşlarının da giderek düştüğünü, İnternet kullanım amaçlarının çeşitlendiğini ve daha bireyselleşen İnternet kullanımının gerçekleştiğini göstermektedir. İnternet’in çocukların bilişsel gelişimi için sunacağı fırsatlar dikkate alındığında, bu artan ve çeşitlenen İnternet kullanımı desteklenmesi gereken bir durum gibi algılansa da internet özellikle çocuklar için bazı riskleri de barındırmaktadır.

Cinsel istismarda yine çevrim-içi ortamlarda çocukların maruz kaldığı risklerin başında gelmektedir. Ayrıca sosyal ağlar, arkadaş edindirme siteleri, çevrimiçi oyunlar, çevrim-içi mesajlaşma ortamları sahte kimlik bilgileriyle çocukları taciz ve istismar etmek isteyen kişilerin kullanımına açık olmakla beraber kullanıcılar İnternet üzerinden diğer kullanıcılarla birebir iletişim kurarken, kendilerini olduklarından farklı yaş, cinsiyet vb. gibi fiziksel özelliklerle ve sahte kimlik bilgileriyle tanıtabilmektedirler.

İnternet üzerinde açılan hesaplarda kimlik doğrulaması gibi bir durum gerekmediğinden sahte isimlerle ya da başka kimselerin kimlik bilgileri kullanılarak hesapların oluşturulması mümkün olduğundan kötü niyetli kullanıcılar bu durumları kendi lehlerine kullanabilmekte ve bu süreçte özellikle de çocukları hedef olarak seçebilmektedirler. Bu nedenledir ki; Çevrim-içi ortamların güvenli kullanımıyla ilgili olarak ihtiyaç duyulan deneyime (bilgi ve becerilerine) sahip olmayan çocuklar çevrim-içi riskler bakımından savunmasız durumda kalmaktadırlar. Çocuklar örneğin, siber zorbalık, İnternet bağımlılığı ve mahremiyet ihlalleri gibi çeşitli çevrim-içi risklere maruz kalabilmektedirler.

Türkiye’nin de parçası olduğu “EU Kids Online” başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre çocukların %25’i çeşitli çevrim-içi risklere maruz kalmaktadırlar. Bu çalışmanın verileri, birçok sosyal paylaşım sitesinde kayıt için 13 yaş ve üstü olma şartı aranmasına rağmen, araştırmaya katılan 13 yaş altındaki çocukların yaklaşık 3’te birinin sosyal ağları kullandığını göstermektedir.

Öte yandan bu çalışmanın verilerine göre çocukların %11’i cinsel içerikli fotoğraf gördüğünü belirtirken, %11,5’i cinsel içerikli mesaj aldığını belirtmektedir. Araştırma sonuçları ayrıca Avrupa ülkeleri arasında en düşük İnternet okuryazarlığının Türkiye’deki çocuklarda olduğunu göstermektedir. Bu veriler ülkemizde çocukların çevrim-içi riskler bakımından karşı karşıya oldukları tehlikesini göz önüne sermektedir.

Araştırmalarda, yaş arttıkça yapılan sanal zorbalık oranı artarken, daha düşük yaştaki çocuklarda sanal mağdur olma oranının arttığı sonucuna ulaşılmaktadır. Diğer bir taraftan da teknolojik araç kullanımlarına kısıtlama ya da yasak getirilebileceği düşüncesi veya korkusu çocukların çevrim-içi ortamlarda yaşadıkları sorunları bir yetişkinle paylaşmamaları sonucunu doğurabilmekte bu durum da siber zorbalıkla ilgili önleyici tedbirlerin alınmasına engel olmaktadır. Her geçen gün yeni teknolojiler geliştirilmekte ve bu ortamlarda yeni araç ve uygulamalar kullanıma sunulmaktadır. Bu nedenle de çevrim-içi ortamlarda çocukların ve gençlerin karşılaştıkları risklerin sürekli olarak incelenmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Uluslararası Mevzuatlara Baktığımızda,

Çocuğun cinsel istismarı dünyanın bütün ülkelerinde yaşanan bir çocuk hakları ihlalidir. Konuyla ilgili farkındalık arttıkça, uluslararası, bölgesel ve ulusal düzeyde çalışmalar ve işbirlikleri de artmaktadır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 19, 34 ve 35. maddeleri uyarınca taraf devletler, çocuğu her türlü cinsel sömürüye ve cinsel istismara karşı koruma güvencesi verirler. Bu amaçla; özellikle çocukların yasa dışı veya psikolojik olarak zararlı herhangi bir cinsel etkinliğe özendirilmelerini veya zorlanmalarını, ticari amaçlı cinsel sömürüde kullanılmalarını, cinsel istismarla ilgili işitsel veya görsel materyallerde kullanılmalarını önlemek amacıyla her türlü tedbiri almakla yükümlüdürler.

Ayrıca BM İnsan Hakları Komisyonu, çocuk satışı, çocuk fuhuşu ve çocuk pornografisinin nedenlerini analiz etmek, yeni biçimlerini tanımlamak, mücadele edilmesi ve önlenmesi için başarılı örnekleri yaygınlaştırmak amacıyla özel raportör atamıştır. Özel Raportörler ve Özel Temsilci, hükümetlere, BM bileşenlerine ve sivil toplum örgütlerine çocukların korunması, mağdurların rehabilitasyonu ve cinsel sömürünün önlenmesine yönelik tavsiyelerde bulunmaktadır. Bilinçlendirme faaliyetleri cinsel amaçlı çocuk ticareti ve internet ortamında çocuk cinsel sömürüsü ve istismarı ile mücadele için bir yasal çerçevenin oluşturulmasına yol açmıştır.

Özellikle mağdurlarının çoğu çocuklar olan cinsel istismar ile ilgili Avrupa Konseyi Sözleşmeleri: İnsan Ticaretine Karşı Eyleme İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Sanal Ortamda İşlenen Suçlara İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Çocukların Cinsel Sömürüye ve Cinsel İstismara karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi - Lanzarote Sözleşmesidir. Lanzarote Sözleşmesi, ceza yasaları için çocukları cinsel istismar ve sömürüden korumak amacıyla dünyadaki en yüksek yasal standartları açık ve anlaşılır bir şekilde sunmaktadır.

Ulusal Mevzuata Baktığımızda,

Türkiye; Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni, Çocuk Satışı, Çocuk Fuhuşu ve Çocuk Pornografisi ile İlgili Ek Protokol’ü, CEDAW’I, Palermo Protokolü’nü, İnsan Ticaretine Karşı Eyleme İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni ve Sanal Ortamda İşlenen Suçlara İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni imzalamış ve onaylamıştır. Lanzarote Sözleşmesi’ni de 2011 tarihinde onaylamış ve 2012 yılında yürürlüğe koymuştur.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile ek protokolün uygulanması için gerekli bazı düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen ulusal mevzuatın uluslararası metinlerdeki ilkeleri çoğunlukla kapsamakla birlikte hala bir takım eksiklikleri bulunmaktadır. Ulusal mevzuatta çocuğa karşı işlenen cinsel suçların doğrudan önlenmesine yönelik hükümler bulunmamakta, sadece ceza temelli düzenlemeler yer almaktadır. Bu durum da giderek artan çocuk istismarı ve sömürüsüne çözüm getirmekten uzaktır.

Uluslararası metinlerde ayrıntılı olarak düzenlenen çocuk pornografisi TCK madde 226’da müstehcenlik suçunun içerisinde yer almakta ve gereken kapsamlı düzenleme ihtiyacına cevap verememektedir. Çocuk fuhuşu ve pornografisinde suçun seçimlik hareketleri uluslararası metinlerde detaylarıyla düzenlenmişken TCK’daki düzenleme detaylı olmaktan uzaktır. Siber Suçlar Sözleşmesi’nin temel amacı, sanal ortamda işlenen suçlara ilişkin tanımların ortaklaşması ve taraf ülkelerin ceza yasalarını bu sözleşme ile uyumlu hale getirmesidir. Buna rağmen, ulusal mevzuatımızda konuyla ilgili uygulanabilecek düzenlemelerin TCK’nın çocuklara yönelik cinsel istismara ilişkin 103. maddesi ve TCK’nın müstehcenlik suçuna ilişkin 226. maddesinin 5. fıkrası ile sınırlı kalması, uygulamada suçun sanal ortamda işlenmesi durumunda eksiklikleri ortaya koymaktadır.

Çocuk istismarı suçunun kitle iletişim araçları yoluyla işlenmesi durumunda, her somut olayda ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların hukuka aykırı olup olmadığı değerlendirilmeli, çocuk istismarının sınırları yasal mevzuatta açık bir biçimde çizilmiş olmalıdır. Her ne kadar çocukların çevrim-içi ortamlarda istismar edilmesi İnternet’in güvenli biçimde kullanımını gündeme getirmiş olsada ve bu bağlamda ülkemizde de İnternet’in güvenli biçimde kullanılabilmesini sağlamak amacıyla Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, bünyesinde faaliyet gösteren Güvenli Web (www.guvenliweb.org.tr), Güvenli Çocuk (www.guvenlicocuk.org.tr), Güvenli İnternet (www.guvenlinet.org.tr/tr), İnternet Yardım Merkezi (www.internetyardim.org.tr) ve İnternet Bilgi İhbar Merkezi (www.ihbarweb.org.tr) gibi çeşitli etkinlikler yürütülse de Türkiye’de çocuk istismarı ve sömürüsü ile ilgili güvenilir ve güncel bilgi yok denecek kadar da azdır.

Sonuç olarak, İnternet ortamındaki kullanıcı sayısı ve bu ortamda geçirilen sürenin giderek artması, gerçek ve sanal dünya arasındaki ayrımı giderek ortadan kaldırmakta ve yaşam şeklimizdeki bu değişim farkında olmadığımız pek çok riski de beraberinde getirmektedir. Çocukların İnternet kullanımı arttıkça İnternet’in sağladığı olanaklardan yararlanma oranlarıyla birlikte çevrim-içi risklere maruz kalma oranları da artmaktadır.

Çocukların bilgi ve eğlence kaynağı olarak İnternet’ten doğru biçimde faydalanmaları ve çevrim-içi risklerden korunmalarında ailelere önemli roller düşmektedir. Ailelerin çocuklarını dijital risklere karşı korumasında kontrol mekanizmasını işletmeleri gerekmektedir. Ancak bu kontrol mekanizması çocuğun çevrim-içi fırsatları kullanmasına engel olmamalıdır. Aileler ayrıca çocuğa sadece gerçek yaşamda değil dijital ortamlarda da etik kuralların öğretiminden sorumludurlar. Bu nedenle ailelerin kendilerinin de dijital etiğe sahip olması gerekmektedir. Çocukları kadar iyi derecede teknoloji kullanamayan aileler, çocuklarını dijital risklerden korumak için yasaklayıcı ve kısıtlayıcı önlemler almaktadırlar. Günümüz ailelerinin İnternet konusunda kısıtlayıcı ve yasaklayıcı olmak yerine, çocuklarına İnternet’i güvenli biçimde kullanmaları konusunda rehberlik etmeleri gerekmektedir.

Fiziki ortamda yaşanan istismar olaylarında çocuğun fiziksel veya psikolojik bakımdan zarar görmüş olması istismar olayının ortaya çıkmasında öncü faktör olurken, çevrimiçi istismar suçlarında, çocuklar fiziksel açıdan zarar görmemiş olsalar da istismar suçu oluştuğundan, bilinçli internet kullanımı çocukların görebileceği zararları azaltırken toplumun ve yetkili kurumların sorumluluk bilinciyle hareket etmesi de çocuklara yönelik cinsel saldırıların, sanal zorbalık olaylarının aydınlatılmasında önemli bir işleve sahip olmalıdır.

Son olarak, yapılan yasal düzenlemelerle çevrim-içi ortamlarda karşılaşılan risklerin suç olarak sayılması için gerekli zemin hazırlanmış olsa da teknolojide yaşanan gelişmeler, kötü niyetli kişilerin farklı yollar ve araçlarla çevrimiçi suç işlemelerinin yolunu açabilmektedir. Bu nedenle konuyla ilgili birimlerin bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeleri yakından takip ederek gerekli önlemlerin alınması konusunda sürekliliği sağlamaları önemlidir.

Unutmayalım! Çocuklar Bugünün Yarını, Yarının da Umududur.

Av. Begüm GÜREL (LL.M.)

İpek MENGİLLİ (Hukuk Fakültesi Öğrencisi)

Kaynakça:

1) Çocukların Çevrim-İçi Ortamlarda Karşılaştıkları Riskler Ve Güvenli İnternet Kullanımı, Sırakaya, M. ve Seferoğlu, S. S. (2018). Çocukların çevrim-içi ortamlarda karşılaştıkları riskler ve güvenli internet kullanımı. B. Akkoyunlu, A. İşman ve H. F. Odabaşı (Ed). Eğitim teknolojileri okumaları 2018, (12. Bölüm, ss. 185-202). TOJET veSakaryaÜniversitesi,Adapazarı.http://yunus.hacettepe.edu.tr/~sadi/yayin/Kitap_ETO2018_Bolum12_185-202_Cevrimici-Riskler.pdf

2) Toplum Ve Suç Araştırmalarında Sınırları Aşan Bir Suç: “Çevrimiçi Çocuk İstismarı” Ve Bu Suça Karşı Alınabilecek Önlemler, Mustafa Çalışkan, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 61, 122-131; 2019, http://dergipark.gov.tr/dpusbe

3) Ergenler İçin Modern Tehlike: Çevrimiçi Flörtten Cinsel İstismara, Nilüfer Koçtürk, Fadime Yüksel, Kısa Araştırma, Dusunen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences 2018;31:294-300

4) Türkiye’de Çocuğa karşı Cinsel Sömürü ve Cinsel İstismar, Bilgi Notu, 5te1.cocukhaklariizleme.org