İnsanlık tarihinde ilk evcilleştirilen hayvanların başında köpekler gelir. İnsanın en yakın dostu olarak anılmış, evimizin, yeri gelir sürülerimizin koruyucusu, çocuk bakıcısı, av eşlikçisi, arama kurtarma elemanı, polis, itfaiye vb… birçok alanda can dostumuz ve yoldaşımız oldular. Bugünlerde malum tartışma konularının başında sokak köpekleri sorunu geliyor. Hükümetin çözüm önerisi sokak köpeklerinin yakalanıp barınaklara konulması ve 10 gün süre içerisinde sahiplendirilmesi, aksi durumda uyutulması yani öldürülmesi oldu. Her şeyde olduğu gibi bu konuda ülkeyi ikiye bölmeyi başardı. Bir hayvansever olarak tarafım belli ama bir gazeteci olarak olaya tarafsız bakınca her iki kesimde kendi çapında haklılar. Sokaklarda başıboş dolaşan köpekler hiçbir gelişmiş ülkede göremeyeceğiniz bir durum, sürü halinde bir araya geldiklerinde insanlar ve özellikle çocuklar için ciddi bir tehlike oluşturuyorlar ki gerçekleşen birçok acı dolu saldırı bunu net biçimde görmemizi sağladı. Peki çözüm ne ? Kısırlaştırma en insancıl çözüm olsa da her kısırlaştırılan köpeğe karşın 6 köpek üremekte ki, bu yine maliyet ve  ek insan kaynağı gerektirmektedir.  Avrupa’nın birçok ülkesi bu sorunu yakala, barınakta bir süre bak, sahiplenen yoksa uyut politikası güdüyor. Bu asla kabul edebileceğimiz bir yöntem olamaz, ancak günü birlik popülist açıklamalar ile de çözülebilecek bir sorun da değil. Merkezi ve yerel yönetimler beraberce bu sorunla ilgili kalıcı ve insancıl bir çalışma yapmalıdır. Sokakta başıboş köpeklerin gezmesi engellenmeli, yakalanan köpeklerin toplanacağı büyük barınaklara ihtiyacımız var, kısırlaştırma için tüm veteriner klinikleri ile yasal bir mevzuat geliştirilmeli, ayrıca kısırlaştırma hariç dişi köpeklere daha düşük maliyetli ve kolay olan spiral takma operasyonu öne çıkarılmalıdır. Sahiplendirme için devletin yayın organlarında kampanyalar düzenlemeli, yine de sahiplenilmeyen köpeklere de ömür boyu bakım sağlanmalıdır. Özellikle Petshop satışları yasaklanmalı, tüm sahipli köpeklere çip takılmalıdır. Sahibi belli olup sokağa atılan köpeklerin sahiplerine ciddi yaptırımlar getirilmeli ki çocuğun hevesi olsun diye alınan binlerce liralık köpekler, çocuk sıkılınca sokağa atılamasın. Gerekli finansmanı emin olun devletimiz karşılayacak güçtedir, ya da şu devamlı vergileri affedilen büyük şirketler bu işe bütçe aktarmak zorunda tutulabilir. Yeter ki istensin, yeter ki onların da bir canı olduğu ve sokakta aç biilaç gezmelerinin sorumlusu bizim olduğumuzu hatırlayalım.

DÜN MAZLUM BUGÜN KATİL

 

İsrail ordusu mayıs ayında Gazze’nin Refah kentindeki savaştan kaçan ve çadır kente sığınan Filistinlileri bombaladı. İsrail ile Filistin halkı arasında yaşananlar artık bir çatışma değil soy kırıma dönüşmüş durumda. İsrail başbakanı Netanyahu yeni Hitler olarak tarih sayfalarında yerini çoktan garantiledi. Peki çok değil 80 yıl öncesinde belki de insanlık tarihinin en büyük soykırımlarından birini yaşayan İsrail halkı nasıl oluyor da aynı şekilde başka bir topluma bu şekilde saldırabiliyor. Bu olaylar aslında İsrail’in nasıl bir travma ve korku toplumu olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Hamas ile yıllar süren savaş yada çatışmalar artık adına ne denirse, İsrail halkında bir öfke ve korku patlamasına sebep oldu.  Dün ezilen halk gücü eline geçirince daha zayıf olandan geçmişin hırsını çıkarıyor, öncelikle bu sosyolojiyi anlamadan bölgeyi anlamak imkansızdır. Peki bölgedeki diğer devletler ne durumda, Arap coğrafyası her zamanki gibi bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek İsrail’e bulaşmayalım derdinde. Bu coğrafya parasal anlamda kalkınmış olmakla gelişmiş bir millet olunamayacağını bizlere en güzel anlatan bir ders niteliğinde. Ülkenin başında belli bir kısım refah içinde, ancak onların da geliri olan petrol yatakları aslen ABD olmak üzere yabancı ülke ve şirketlerin kontrolünde, yani abileri izin vermeden nefes bile alamazlar. 

Bölge dışında başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede ise yavaş yavaş tepkiler oluşmaya başladı. Norveç ve İrlanda’nın ardında İspanya’da Filistin'i tanıdıklarını açıkladılar. Almanya ise geçmişin gölgesini üzerinden bir türlü atamıyor ve kafasını gömdüğü kumdan çıkarmamaya kararlı gibi.

Peki bu bölge nasıl sakinleşir, emin olun bunun kolay bir cevabı yok, işin içinde çok fazla denklem var. ABD’nin büyük Ortadoğu projesi, petrol yataklarının yani enerji kaynaklarının kontrolü, Netanyahu’nun güç açlığı, Hamas’ın neye yada kimlere hizmet ettiğinin net olmaması  gibi açmazlar içinde zor görünüyor. 

Peki hiç mi umut yok, elbette var. Belki bana iyimser yada saf diyebilirsiniz ancak gene bu acıları bölge halkının kendi içinde çözeceğine inanıyorum, şimdiden İsrail’de başlayan Netanyahu karşıtı gösteriler bunun ilk göstergesi olabilir. İsrail halkı korku ve travmalarını bir kenara bırakıp yaşananları tarafsız bir gözle görebilirse dışarıdan müdahaleler ne kadar güçlü olursa olsun bir barış umudu her zaman olacaktır.

DİPNOT:

 

İnsan, bu gezegende beraber yaşadığı farklı dinden, dilden, ırktan, renkten ve elbette farklı canlı türlerinden bir farkı olmadığını öğrendiği gün cenneti aramasına gerek kalmadığını anlayacaktır.