Sevgili Anne Çocuk Dergisi Okuyucuları

Memleket olarak derin üzüntülere boğulduğumuz şu günlerde bu ay paylaşımım da ‘’üzüntü’’ temasını yazmak istedim. Hiçbir üzüntü ölümle gelen üzüntü ile eşdeğer olmaz elbet, lakin boyutu ne olursa olsun tüm acılar, üzüntüler yaşamın yadsınmaz bir parçası. Böyle olmasına rağmen çoğumuz kendi acılarımızı, çocuklarımızın acılarını da görmezden gelmeyi seçecek şekilde büyüdük, büyütüldük, büyütüyoruz. Düşüp dizimizi yaraladığımızda can acısıyla ağlarken “yok yok hiçbir şey yok, bak geçti’’ iğneden korkup ağlarken “yapma ama hiç acıtmıyor ki.” sözleriyle acılarımızı yok saymayı, görünmez kılmayı öğrendik. Her ne kadar saklamaya çalışsak da ruhumuzun gerçek parçası olan acılar orada varlıklarını korumaya, görünmez bir şekilde içimizde olmaya, bize seslenmeye devam ettiler. Gün be gün özümüzden uzaklaşan, kendimize yabancılaşan biz yetişkinler bir süre sonra içimizdeki sesleri duymamaya, duyduğumuz da ise anlamamaya başladık. Bu yüzdendir ki, ‘’Ne hissediyorsun?’’ sorusuna cevap veremez, duygu ve düşünceleri birbirinden ayıramaz olduk. Her daim güçlü olmayı erdem sayıp, içimiz kan ağlarken üzüntülerimizi gizleyen rengarenk zırhlı maskeler edindik. Konu evlat, sağlık, insanın sevdikleri falan olunca düşüverir birden tüm maskeler. Orada güçlü olması beklenmez insanın, Rabbim’ in güç vermesi, sabır vermesi ortak bir dua oluverir. Geçen kış benim için böyle bir dönemdi işte. Ne olduğunu anlamadan dokuz yaşındaki kızımın ayağında kemik iltihabı oluşmuş, apar topar ameliyata girmiş, ortalama bir ay hastanede yatmış, çıkışta da tekerlekli sandalye de uzunca bir süre geçirmiştik. Engeli yaratan şeyin bedensel kısıtlamalardan ziyade kurgulanan yaşam düzeninde olduğunu yaşayınca daha iyi fark ediyor insan. Tedavi devam ettiği süreçte düzenli kan kontrolleri yaptırmamız gerekiyordu.

Kızımın iğne fobisi vardı. Bu fobi bizim için her hafta kan verme seansının bir sinir krizi eşliğinde ortalama üç dört saat sürmesi anlamına geliyordu. Olası psikolojik destek yöntemlerini denemeyi reddettiği için çaresizlik içinde gün ne getirirse yaşamaya bırakmıştım kendimi. Yine böyle bir günün sonunda ikimiz de tükenmiştik. Araba kullanıp eve gelecek durumda değildim. Hastane ile bitişik alışveriş merkezine girip biraz kendimizi toparlayalım istedik. Ruhumuza iyi geleceğini düşündüğümüz bir kitap evini seçtik. Kitap evinin dar koridorlarına tekerlekli sandalyeyle dolaşmak zor olduğundan çocuk kitapları bölümünden onun beğenebileceği kitapları toplarken karşılaştım “Üzüntü Kapını Çaldığında ’’ kitabıyla. İçinde bulunduğumuz haleti ruhiyenin tam karşılığı olan ‘’üzüntü’’ kelimesi çekti beni kendine, oracıkta okumaya başladım. Bu kadar az sözcükle bu kadar derin anlamlar içeren daha güzel bir hikaye yazılamazdı diye düşündüm. Vuruldum. Heyecanla kızıma uzattım. İkimizin de bir solukta okuduğu hikaye, derin bir sükûnet çökertmişti üstümüze. On dakika sonra koca bir kâse de çilekli fondüyü kaşıklarken bulduk kendimizi.Ertesi gün elinde bir balonla anne üzüntü biraz dışarı çıkmak istiyormuş diye sesini duyduğumda Eva Eland tarafından yazılan “Üzüntü Kapını Çaldığında ‘’ adlı minicik görünen koca yürekli hikaye kitabına neden vurulduğumu bir kez daha hatırladım.Sizlerle de, tüm üzüntülerimizi sarıp sarmalamanın, yaslarımızı tutmanın önemini hatırlamaya ilham olması dileğiyle paylaşmak istedim.

ÜZÜNTÜ KAPINI ÇALDIĞINDA

Üzüntü; hiç beklemediğin bir anda gelebilir. Peşinde dolaşır. Bazen o kadar yakınına gelir ki nefes bile alamazsın. Onu saklamaya çalışırsın ama gittikçe daha da yalnızlaşır daha da üzgün hissedersin. Bazen o kadar yakınına gelir ki nefes bile alamazsın. Üzüntüden korkma hatta ona bir isim ver. Ona nereden geldiğini ve neye ihtiyacı olduğunu sor. Eğer birbirinizi anlamıyorsanız sessizce oturun. İkinizin de seveceği bir şey bulun, resim yapmak gibi. Müzik dinleyin, sıcak çikolata için. Üzüntü hep içerde olmak istemeyebilir, onu dışarı da çıkar. Parkta yürüyüş yapın, kocaman ağaçların arasında gezin. Birlikte sesleri dinleyin. Belki de sadece onu kucaklamanı istiyordur. Ya da yalnız olmadığını hissetmek için birinin yanında uyumak istemiştir. Birlikte uyuyun. Sabah uyandığında artık üzgün değilsen merak etme, ikiniz içinde yeni bir gün başlar.