Türk Medeni Kanun’un 336. maddesi, “evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanır. Ortak hayata sona verilmiş ve ayrılık hali gerçekleşmişse hâkim velayeti eşlerden birine verebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu durumda çocuğun; bakımı, eğitimi, gelişimi ve gözetiminde sorumlu olan velayet hakkına sahip ebeveyn, çocukla sürekli kişisel ilişki içerisinde olmaktadır. Diğer ebeveyn ise TMK 182. maddesine göre çocukla mahkemenin belirlediği şekilde kişisel ilişki kurabilmektedir. Çocukla velayet hakkına sahip olmayan ebeveyn arasında kişisel ilişki şekli belirlendikten sonra kişisel ilişkinin kurulması aşamasında ise TMK 324. maddesinde “ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür.” denilmektedir.
Bazen çocukla kişisel ilişki kurulması sırasında sorunlar yaşanmakta ve çocukla kişisel ilişki kurmak isteyen ebeveyn bu durumda icra yoluna başvurabilmektedir. İcra ve İflas Kanunu 25. Madde; “Çocuk teslimine dair olan ilam icra dairesine verilince icra memuru 24’üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde çocuğun teslimini emreder. Borçlu bu emri tutmazsa çocuk nerede bulunursa bulunsun ilam hükmü zorla icra olunur. Çocuk teslim edildikten sonra diğer taraf haklı bir sebep olmaksızın çocuğu tekrar alırsa ayrıca hükme hacet kalmadan zorla elinden alınıp öbür tarafa teslim olunur.” İİK’nın 25/a maddesinde de “Çocukla şahsi münasebetlerin düzenlenmesine dair ilam hükmünün yerine getirilmesi talebi üzerine icra memuru, küçüğün ilam hükümleri dairesinde lehine hüküm verilen tarafla şahsi münasebette bulunmasına mâni olunmamasını; aksi halde ilam hükmünün zorla yerine getirileceğini borçluya 24’üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri ile tebliğ eder. Bu emirde ilam hükmüne aykırı hareketin 341 inci maddedeki cezayı müstelzim olduğu da yazılır. Borçlu bu emri tutmazsa ilam hükmü zorla yerine getirilir. Borçlu alacaklının şikâyeti üzerine ayrıca 341 inci maddeye göre cezalandırılır.” denilmektedir. Tazyik hapsini gerektiren bu suç için öngörülen ceza, TCK 50. Madde uyarınca paraya ve diğer seçenek yaptırımlara çevrilmemekte ve ön ödeme sınırları içinde kalsa bile ön ödemeye tabi olmamaktadır. İcra İflas Kanunu’nun 25/b maddesinde düzenlendiği üzere çocukların teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilâmların icrası, icra müdürü ile birlikte Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından görevlendirilen sosyal çalışmacı, pedagog, psikolog veya çocuk gelişimcisi gibi bir uzmanın, bunların bulunmadığı yerlerde bir eğitimcinin hazır bulunması suretiyle yerine getirilmektedir. Çocukların bu şekilde icraya konu olmasının aslında çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Bunlardan birincisi İcra İflas Kanununun “çocuk teslimi” başlıklı 25. Maddesi ile “çocukla şahsi münasebet tesisine dair ilamın icrası” başlıklı 25/a maddesinden kaynaklanmaktadır. İkinci ve belki de en önemli sebep ise boşanmış olan anne ve babaların birbirlerinden intikam almak amacıyla çocuklarını aracı olarak kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenler ve sonuçları şunu gösteriyor ki çocuğun özellikle yargısal alanda sahip olduğu üstün yararı göz ardı edilmektedir.
Tüm dünyayı etkisi altında olduğu koronavirüs salgını ülkemizde de ticaret, sağlık, ekonomi, sosyal hayat vs. gibi olumsuz etkilerinin yanında aile ilişkilerinde oldukça olumsuz etkilemektedir. Herkesin eve kapandığı, sosyal ilişkinin beklide sıfıra indiği bu dönemde ayrı yaşayan ebeveynlerin, çocukları ile şahsi ilişkisinde de ciddi mağduriyetler yaşanmaktadır. Bu durumda velayet hakkı kendisinde olmayan ebeveyn çocuğunu haklı olarak görmek isterken, velayet hakkı kendisinde olan ebeveyn ise kendini ve en önemlisi çocuğunu koruyabilmek amacıyla haklı olarak çocuğun diğer ebeveyn ile görüşmesini istememekte ve engel olmaktadır. Bu konuyla ilgili yasal düzenleme; 21.03.2020 tarihli 2279 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile çıkartılan 24.03.20202 tarihli Adalet Bakanlığı Genelgesi, nafaka ve şahsi münasebete ilişkin önemli hükümler içermektedir. Nafaka takipleri hariç her türlü icra işlemini durduran bu genelgede “Takiplerin durdurulması kapsamında çocuk teslimine veya çocukla kişisel ilişki tesisine ilişkin takiplerin de geçici bir süreyle durdurulacağı ancak mahkemeler tarafından verilen ihtiyati tedbir kararlarının infazına devam edilebileceği” belirtilmiştir. İçişleri Bakanlığınca Valiliklere gönderilen bir diğer genelgeye göre de 03.04.2020 tarihinden sonra 20 yaşın altındaki çocukların “şimdilik” 15 gün süre ile sokağa çıkmaları geçici olarak yasaklanmıştır. Bu durumda taraflar istese de çocuk teslimi geçici süre ile zaten mümkün olmamaktadır. Çocukla şahsi münasebette ebeveynlerin karşısına çıkan bir diğer engel ise, aynı genelgede yer alan seyahat yasağı engeli olmaktadır. Bu genelge ile 31 ilde yaşayanlara seyahat yasağı getirildiğinden, velayet hakkı kendinde olmayan ebeveyn ya da çocuk seyahat yasağı olan bu şehirden birinde yaşamakta ise çocuk teslimi ve şahsi münasebet ebeveyn ve çocuk açısından fiilen de imkânsızlaşmaktadır. Çocuğun anne ya da babadan mahrum kalmaması, her iki ebeveynin öncelikli görevi ve çocuğa karşı sorumluluğudur. Ebeveynlerin, öncelikle sağlık şartlarını sağlayarak bu düzenlemeleri kendi özel şartları doğrultusunda değerlendirmeleri ve görüşmelerinde bu değerlendirmeye göre yapmaları gerekir. Bu durum karşısında Aile Mahkemesi’ne başvuran velayet hakkı kendisinde olmayan ve ihtiyati tedbir talep eden ebeveyn öncelikle sağlık şartlarını düzenleyerek hâkimden bu şekilde talepte bulunması gerekmektedir. Çünkü hâkim ilk önce çocuğun üstün yararı için buna dikkat edecektir. İçinde bulunduğumuz bu süreç herkes için olduğu gibi çocuklar için de okullarından kaldığı, arkadaşları ile görüşemediği, dışarıya dahi çıkamadığı karmaşık ve dikkat edilmesi gereken zor bir dönemdir. Bu süreci onlar için daha karmaşık hale getirmeme konusunda ebeveynlere de oldukça büyük sorumluluklar düşmektedir. Çocuğun bu dönemde diğer ebeveyne belki daha çok ihtiyacı olacaktır. Kendi kişisel hırslarını bir kenarda bırakarak, mahkemeye başvurmadan çocuğun üstün yararını önce ebeveynlerin ön planda tutması gerekmektedir.
Çocukları ile sadece hafta sonu kişisel temas kurmasına mahkemece karar verilen ebeveynler kısıtlamadan muaf tutulmayı talep etmiş ve bununla da kalmayıp geçtiğimiz günlerde bir baba konuyu yargıya taşımıştı. Konya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’ne yapılan başvuruda baba, icra iflas işlemlerinin durdurulması ve sokağa çıkma kısıtlamaları gerekçe göstererek “Çocuğumla haftada iki gün görüşme hakkım var ama kullanamıyorum. Bu günlerde görüntülü görüşmemize imkân tanınsın” dedi. Mahkeme emsal teşkil edecek babanın bu talebini kabul etti. Ve üç yaşındaki çocuk ile babasının haftada iki gün ve belirli bir saatte cep telefonu uygulaması üzerinden görüntülü görüştürülmesine karar vermişti. Boşanan çiftlerin çocuklarının velayeti anne ya da babadan birine verilse de bu şekilde velayeti alamayan ebeveyne, çocukları ile haftanın belirli günleri veya özel günlerde görüşme olanağı tanınmış oldu.
Sonuç olarak, çocuk tesliminin icra yoluyla yapılmasından kaynaklanan en önemli sorun, “çocuğun” icraya konu edinilmiş olmasıdır. Kişisel ilişkinin düzenlenmesine ilişkin kararın icrasında teslim edilecek olan bir eşya değil, bir insan hem de “korunmaya ihtiyaç duyan” bir çocuktur. Bu nedenle herkesten ve her şeyden önce annelerin ve babaların kendi aralarındaki ihtilafta çocuğu kullanmamaları gerekir. Bu konunun bir tarafı devlette dayansa da diğer tarafı ebeveynlerdir. Kanundaki ve uygulamadaki değişikliklerden sonra bu konuda atılacak diğer önemli adım ebeveynlerin hırslarına yenik düşerek çocuklarını birbirlerine karşı kullanmalarının önüne geçilmesini sağlamak olmalıdır. Çünkü çocuğun velayeti kendisine bırakılan anne veya babanın bu konudaki zihniyetini değiştiremedikten sonra kanundaki değişiklikler yetersiz ve sadece kâğıt üzerinde bir uygulama olarak kalacaktır.
Son olarak, herkes için oldukça zor olan bu olağanüstü dönemde çocuklarınızın anne veya babası ile görüşmesini engellemeyin.