Merhabalar sevgili Göktürk Dergisi okuyucuları. Bu sayımızda Bebek semtinin tarihini irdelerken eski fotoğrafları ile maziye yolculuk yapacağız.
Küçük bir balıkçı köyü olarak tarihin hristiyanlık öncesine kadar gittiği bilinen semtin bilinen eski adı çeşitli kaynaklarda, çeşitli şekillerde yazılmıştır. Kaynaklarda Challae, Chilai, Khile gibi ismler geçsede asıl isminin Skallai (İskeleler) isminin türevi Hallai olduğu ileri sürülmekredir.
Bizans döneminde Bebek’te avcı ve balıkçıların koruyucusu sayılan “Dieana” adına bir tapınak ve “Artemis” adına bir adak yeri yapılmıştır. Yine Bizans döneminde Aziz Michael ya da Aziz Gabriel için yaptırıldığı sanılan bir kilise yapılmıştır. Günümüzde hala ayakta olan bir Rum ve bir de Katolik kiliselerinden birinin bunlardan biri olduğu sanılmaktadır.
Osmanlı Döneminde Bebek adının kökenine ait bilgiler İstanbul’un fethinin hemen öncesine gider. İstanbul’un kuşatılması sırasında Rumeli Hisarı yapılırken II. Mehmet asayişi sağlamak üzere buraya “Bebek Çavuş” veya “Bebek Çelebi” lakaplı Bölükbaşı Mustafa Çelebi’yi tayin eder. O dönemde yörede Bizans egemenliğinin zayıfladığı ve buradaki balıkçı köylerinin Galata’ya bağlı oldukları sanılmaktadır. Bebek Çelebi semte bir köşk ve sırtlara doğru uzayıp giden bir bahçe kurdurur. Ölümünden sonra semtin ismi “Bebek” olarak anılır.
18. yüzyılın ilk çeyreğine kadar yörenin pek bilinmediğini hemen söyleyelim. Varolan kasırlar terk edilmiş, harabeye dönmüştür. Buralarda barınan haydut ve eşkiyalar yüzünden semt o dönemde kötü bir üne sahip olmuştur. O güne dek hakkında hiç de iyi şeyler söylenmeyen Bebek, III. Ahmet ve sadrazamı Damat İbrahim Paşa zamanında tanınmaya başlar. Bu dönemde şimdiki Bebek Parkı’nın bulunduğu alana 1725 – 1726 yıllarında Hümayun-u Abad Kasrı yapılır. Hemen yanıbaşına Humayun-u Abad Camii (Bebek Camii), çevreye de çeşme, hamam, değirmen ve dükkanlar inşa edilir. Semt kalabalıklaşmaya ve şenlenmeye başlar. Cami ve kasır 1775’te I. Abdülhamit zamanında iki kez tamir görmüştür. Ayrıca Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa 1784’de cami ve kasrı tamir ettirmiştir. 19. yüzyıl’da kasır daha çok Reisülküttap ile Avrupalı elçilerin gizli toplantılarına mekan olmuş ve o dönemlerde “Konferans Köşkü” olarak anılmıştır. Kasır Sultan Abdülmecit döneminde 1846’da yıktırılmıştır.
18. yy sonları ve 19. yy ortalarını kapsayan Bostancıbaşı Defterlerinden Arnavutköy İskelesi’nden Rumelihisarı’na uzanan sahilde Şeyhülislam, Rumeli Kazaskeri, Reisülküttap, Hekimbaşı gibi devlet recalinin 40 kadar sahil saray ve bahçelerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. 19. yy ortalarından itibaren vapur seferlerinin başlaması, daha sonra tramvayın da gelmesiyle semt yazlık olmaktan çıkıp sürekli yaşanan bir semt haline gelmiştir. Bu dönemle birlikte sahilde ve sırtlara doğru yalılar ve köşkler çoğalmıştır. 1908’de II. Meşrutiyet ilan edildiğinde yıktırılan Humayun-u Abad kasrının olduğu yere halka açık bir “Millet Bahçesi” ve deniz kenarına da bir gazino yapılmıştır. Bebek Gazinosu ismiyle bilinen mekan 1957-58 yılları arasında Bebek Meydanı yeniden düzenlenirken kaldırılmış olmasına rağmen 1960’larda tekrar açılmıştır. 1980 sonrasında park yeniden yapılırken tamamiyle ortadan kaldırılmıştır.
1913’de bakımsızlıktan eskiyen Humayun-u Abad Camii ( herkesin bildiği ismi ile Bebek Camii ) Evkaf Nazırı Mustafa Hayri Efendi tarafından yıktırılarak zamanın Evkaf Başmimarı Mimar Kemalettin Bey’e ( 20 tl’lik banknotların arka yüzündeki resimde kendisini görmektesiniz. ) bugünkü cami yaptırılmıştır.
1965-1970 sonrasında Boğaz tepelerini ve korularını tahrip eden yapılaşmadan Bebek’te nasibini almış ve ahşap ve eski kagir evler yıkılarak yerlerine apartmanlar dikilmiştir. Yine bu dönemlerde Bebek ve Etiler İnşirah Yokuşu (Bebek Yokuşu) ile birbirine bağlanmıştır.
Bebek bugün İstanbul’un en lüks ve en pahalı semtlerinden biridir. Sahili, kafe ve restorantlarının yanı sıra gezilip görülmesi gereken pek çok yapı barındırır. İstanbul’un ayaktaki en eski konağı olan 1751 yılında yapılan Kavafyan Konağı, Rumelihisarı yönüne doğru giderken birzamanlar Karadeniz’den gelen gemilerin önünden geçerken selamladığı Durmuş Dede Türbesi, müze haline getirilen Tevfik Fikret’in evi yine bu semttedir.
Bebek Parkı’nın hemen yanında bulunan Boğaziçi’nin en büyük ve görkemli yalılarından Valide Paşa Yalısı’da görülmeye değer yapılardandır. Yalı ilk kez 1781’de inşa edilir. Sultan II. Mahmud’un sadrazamlarından Rauf Paşa tarafından tekrar yapılır. Sultan Abdülaziz’in sadrazamı Ali Paşa tarafından yenilenir. Ali Paşa’nın ölümünün ardından Sultan II. Abdülhamit yalıyı mirasçılarından satın alır ve bu yalıyı Mısır Hidiv’i Abbas Hilmi Paşa’nın annesi Emine Valide Hanım’a hediye eder. Sultan çok saygı duyduğu Emine Valide Hanım’a Osmanlı’da ilk kez, bir kadına “Paşa” ünvanını da verir. Bu hediyeden son derece memnun kalan Emine Valide Paşa yalıyı İtalyan Mimar D’Aronco’ya yeniden inşa ettirir. Emine Valide Paşa ve oğlu Abbas Hilmi Paşa uzun yıllar bu yalıda oturur. Valide Paşa ölünceye kadar yalının korusunda oturmak şartıyla Mısır’a bağışlar. Halen Mısır Başkonsolosluğu olarak kullanılmaktadır.
Bir sonraki sayıda, başka bir semtin tarih koridorlarında ve eski resimlerinde görüşmek dileğiyle …