Bilindiği üzere boşanma davaları çiftler için çok zorlu bir süreç olarak geçiyor. Eşler hem evliliğin bitmesinden kaynaklanan manevi sıkıntılarla yüzleşirken hem de daha önceden hiç düşünmemiş oldukları mal paylaşımı, nafaka, tazminat, ziynet eşyaları gibi maddiyatı ilgilendiren konularda paylaşım konusunda bir karar vermek zorunda kalıyorlar.  Çoğu zaman üzerinde anlaşılamayan bu hususlar boşanma davasına ekleniyor ya da ayrı bir dava konusu oluyor. Ziynet da eşyaları bu kapsamda en çok uyuşmazlık çıkan konulardan biri.

      Türk örf ve adetlerinde ziynet eşyalarının düğünde takılması gelenektir. Ailelerin ve yakınların maddi durumlarına göre çoğunlukla altın bilezik, çeyrek altın, yarım altın, tam altın, pırlanta takı setleri ve benzeri birçok düğün hediyesi eşlere düğünde hediye edilmekte. Boşanma söz konusu olduğunda ise maddi değeri fazlaca olan bu hediyeler kimde kalmalı sorusu gündeme gelmekte.

      Türk Medeni Kanununda madde 220 ile boşanmada, sadece bir eşin kullanımına yarayan malların  kişisel mal olarak kabul edileceği düzenlemiştir. Fakat hangi malın kişisel mal sayılacağına ilişkin bir açıklık yoktur. Bu sebeple yıllardır ziynet eşyalarının hukuki durumu Yargıtay içtihatlarıyla şekillenmektedir. Yargıtay kararlarına göre yakın zamana kadar düğünde takılan ziynet eşyalarının kim tarafından ve kime takılırsa takılsın KADINA BAĞIŞLANMIŞ sayılacağı kabul edilmiş, ziynet eşyası kadının kişisel malı sayılmıştır. Damadın yakınlarından gelenler de dahil Kime takıldığına bakılmaksızın bütün ziynet eşyaları kadının kabul edilmiştir.

       2020 yılına kadar hal böyleyken Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04.03.2020 tarihinde yapmış olduğu değerlendirmede ise bu konuda bir değişikliğe gidilmiş yeni bir içtihat oluşturulmuştur:

      “Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır. Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir.

    Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.”

    Yargıtay Genel Kurulunun görüş değişikliği ile beraber ziynet eşyalarının kime ait olacağının tespitinde “özgülenme” kriteri getirilmiştir. Böylelikle ziynet eşyasının kime ait olduğunun tespitinde önemli olan söz konusu ziynet eşyasının kadına özgü olup olmadığıdır. Bilezik, bileklik, kelepçe, kolye ve küpe setleri kadına özgü olan ziynet eşyalarıdır. Ancak Cumhuriyet altını, yarım altın, çeyrek altın, gram altın, saat  gibi ziynet eşyaları kadına özgülenmeyen ziynet eşyalarıdır.  Yüksek mahkeme yeni kararıyla artık yalnızca kadına özgülenebilen ziynet eşyalarını kadının kişisel malı saymış diğer ziynet eşyalarının hukuki durumunu hak talebine açık bırakmıştır. Böylece kadına özgülenmemiş ziynet eşyalarının kime ait olduğu hususunda belirsizlik olması durumunda Talep sahipleri altınların aynen iadesini istiyorsa süresiz olarak bu konuda dava açılabilecek, eğer altınlar bozdurulmuş ve bedelinin iadesini istiyorlarsa boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı içerisinde dava açacak ve takının kim tarafından kime takıldığı,  yerel örf ve adetler , kuyumcu bilirkişi, kayıtlı düğün görüntüleri, fotoğraflar ve tanık anlatımları ile ispat  yükünü  yerine getirmeye çalışacaklardır.

    Özetle ziynet eşyalarının paylaşımında öncelikle kadına özgü ziynet eşyaları kadının sayılacak, kadına özgü olmayan ziynet eşyalarının hukuki durumu talep ve ispata göre belirlenecektir. Unutulmamalıdır ki; herhalde eşlerin ziynet eşyaları için aralarında anlaşma yapmaları durumunda öncelikle anlaşma şartları geçerlilik bulacaktır.

Kaynak:

(Y.H.G.K., 2017/3-1040 E., 2020/240 K. ve 04.03.2020 T.)