Günümüzde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından “pandemi” hastalık olarak ilan edilen bir virüsle karşı karşıya kalmış bulunmaktayız. Pandemi nedir? Bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara (epidemi) verilen addır. Virüsün, günlük hayatımıza etkileri sadece sağlık açısından tehdit oluşturması ile sınırlı olmayıp, hukuki olarak da birtakım olumuz yansımaları olmaya başlamıştır. Bu yansımalardan biri de şüphesiz işçi- işveren ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklardır. Bu yazımızda, işçinin corona virüse yakalanması halinin hangi şartlar altında “iş kazası” olarak kabul edilebileceği ve bu durumda işçinin hukuken hangi haklara sahip olduğu ve iş kazası olarak nitelendirilmenin neden önemli olduğundan bahsedeceğiz.
Coronavirüsün, iş kazası kapsamında değerlendirilmesi noktasında öncelikle “iş kazası” sayılmanın kriterlerini düzenleyen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. Maddesindeki düzenlemeye bakmak gerekmektedir. İlgili Kanun maddesine göre iş kazası;
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olay “iş kazası” olarak belirtilmiştir. Kanun koyucu genel hatları ile “iş kazası” sayılma kriterlerini bu şekilde belirlemiş olsa da Yargıtay kararlarında iş kazası tanımının yorumu geniş tutulmaktadır. Nitekim, bu konuda Yargıtay tarafından verilen bir kararda “İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle Ukrayna’ya yapılan sefer sırasında kendisine H1N1 (domuz gribi) virüsü buluşan tır şoförü olan işçinin, Türkiye’ye döndükten sonra meydana gelen ölümünün iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiğini” belirtmiştir. Bu karar, Corona virüsü açısından da önümüzdeki günlerde emsal teşkil edebilecek niteliktedir.
Anılan kanunun hükmünden ve Yargıtay kararından da açıkça anlaşılacağı üzere, bu neviden salgın hastalık teşkil eden durumların “işçinin sigortalı olarak yürütmekte olduğu iş dolayısıyla, iş yerinde ya da işverenin talimatıyla görevli olarak iş yeri dışında bulunduğu esnada gerçekleşmesi, işçinin ruhen ya da bedenen zarara uğraması ve zarar ile olay arasında uygun illiyet bağı kurulması” halinde “iş kazası” olarak nitelendirilebilmesi hukuken mümkün olacaktır. Bu kapsamda İşverenin, işyeri sağlığı ve güvenliği açısından gerekli tedbirleri alması oldukça elzemdir. Aksi halde, işçinin koronavirüse yakalanması neticesinde zarar görmesi veya hayatını kaybetmesi durumunda işveren hem hukuki hem de cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilecektir. Bu durumda işveren açısından hukuksal boyutu değişik olan üç tür dava gündeme gelecektir. Bunlar, kazaya uğrayan işçinin açabileceği maddi (tedavi giderleri, çalışamamaktan doğan zararlar, gelir kaybı, ölen işçinin yakınları tarafından talep edilecek destekten yoksun kalma tazminatı) ve manevi tazminat davaları, Sosyal Sigortalar Kurumunun kazaya uğrayan işçiye yaptığı yardımları işverenden geri alma (rücu) davalarıdır.
“İş kazası” olarak nitelendirilmenin neden önemli olduğu konusuna gelecek olursak, Sigortalı çalışırken hastalık veya iş kazası dışındaki sebeplerle ölenlerin eşine ve çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilmesi için belirli bir yıl ve prim gün sayısını doldurması aranırken, iş kazası nedeniyle ölümlerde bu koşullar aranmaz. İşçi işe başladığı gün geçirdiği kazada yaşamını yitirse bile yakınlarına ölüm geliri bağlanır. İşçi açısından diğer bir faydası ise, İş kazası sayılmayanların yakınlarına bağlanan ölüm aylığı, ödediği prim gününe göre değişir. Prim süresi düşük ise aylık da düşük olur. İş kazası nedeniyle ölenlerin yakınlarına ise, son üç aydaki prime esas kazancının yüzde 70’i oranında ölüm geliri bağlanır. Tüm bu nedenlerle “iş kazası” sayılmasının ve ona ilişkin hükümlerin uygulanmasının işçi açısından oldukça büyük önemi ve faydaları bulunmaktadır.