Bu hayatta alınan her şey, verilecek olanın yerini hazırlıyor. Alınanlara üzülmemesi gereken bir zamanda fark edilir genelde. Sahip olduklarını paylaşmayı bilen en çok kazanandır. Çünkü evren alma- verme dengesiyle çalışır. Seminerde dinlemiştim. “Verdiklerinizi, alacaksınız.” diyordu. Haklı bir açıklamaymış.
Aldığımız nefesten tutun da sahip olduğumuz tüm sevdiklerimize kadar. Şans veya tesadüf diyerek zırvalarız. Ancak tevafuktan başka bir şey değildir. Başımıza gelecek iyi veya kötü her şey doğru zamanı bekliyor. İnce ince işleniyor ve olağanüstü bir düzenle karşımıza geliyor. İnanılmaz. Düşünsenize; evren sizin adınıza ve sizin için her an çalışıyor. Aynı hız ve azimle çalışan hangi insan evrenden istediğini alamamış?
Kendini seven ve sayan her birey bu muazzam düzenden kuşkusuz nasibini alacaktır. Bir an olsun kapatın gözlerinizi ve düşünün: Ne kadar şanslı olduğunuzu. Tek başına, herhangi bir cihaz olmaksızın; solunum yapıyor olmanın hazzını hissedin. Tek başınıza, bacaklarınız ağrıyana kadar yürüyebilirsiniz. Renkleri görebiliyor olmanın ayrıcalığına ne demeli! Sizce de müthiş değil mi? Bakın, daha ilk anda ne kadar çok şey alıp ne kadar az karşılık verdiğinizi fark ettiniz mi?
Size sürekli ailenizin, patronunuzun, çalışanınızın şikâyet ile geldiğini düşünsenize! Bu denli memnuniyetsizlik alma-verme dengenizi bozmaktan öteye gitmez. Oldukça can sıkıcı… Memnuniyetsiz biri ne kadar mutlu olabilir. Silsile zinciri de böyle başlar; mutsuz biri kendini mutlu edemez ki size ne sunsun. Tüm bu durumları birleştirerek varılacak sonuç ise; sakin, affedici ve tutarlı olunması! Yani, en başında olduğu gibi aldıklarınızın karşılığını vererek.