Ülkemizde şu an siyaset iki parçaya bölünmüş durumda, bir tarafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı seven ve destekleyenler, diğer tarafta ise ona karşı olan ve ne olursa olsun kaybetmesini isteyenler bulunmakta. Dikkat ettiyseniz bir parti ismi yazmadım, çünkü şu dönemde artık siyasette fikir, ideoloji, vb. kavramlar önemini yitirmiş durumda, kimse Ak Parti, CHP ya da diğer partiler için değil, mevcut cumhurbaşkanının koltuğunda kalıp kalmaması üzerinde kutuplaşıyor. Bu bir noktada anlaşılır bir durum, sonuçta ülkeyi 20 yıldan fazla bir süredir tek güç olarak yöneten ve hükümet ile devlet kavramının iç içe geçtiği bir lider figürü bulunmakta.
Bu durum elbette en çok AK Parti ve CHP’nin işine geliyor ancak bu avantajın büyük bir yan etkisi de var.
Ak Parti yıllar içerisinde özellikle ülkece Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra içerisinde büyük bir değişime gitti. Ak Parti içerisinde her zaman lider Recep Tayyip Erdoğan olmakla beraber halkın karşısında parti içinde birçok güçlü ve popüler isimde bulunuyordu ancak yıllar içinde bu durum değişti. Şu an en büyük sorun Ak Partide Recep Tayyip Erdoğan sonrasına dair en ufak bir planın olmaması, elbette parti içinde adaylar ve kamplaşmalar var, ancak resmi olarak öne çıkan bir figür bulunmamakta, bu yüzden Cumhur ittifakı bileşenleri bir sonraki seçim hazırlıkları yerine mevcut anayasa sebebiyle bir daha seçime girme şansı olmayan Erdoğan’ı nasıl yeniden seçime sokabiliriz telaşına düşmüş durumdalar. Bu ülkemizde başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere, dış siyaset, eğitim, milli savunma gibi çok hayati konuyu ikinci plana atmış durumda. Bunun en büyük ispatı MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a af ve meclise gelip konuşma yapması gibi yeni bir açılım sürecine start verecek olan konuşmasıdır, bu konuşma özellikle milliyetçi camia içinde soğuk duş etkisi yarattı.
Peki neden böyle bir çıkışa gerek duyuldu, gerçekten de analar ağlamasın bölgede barış olsun diyerek mi bu açıklama yapıldı, elbette hayır.
Yazımın başında belirttiğim gibi şu an ülke vatandaşları seçim döneminde bütün inanç ve ideolojilerini rafa kaldırıp tek bir amaçla ikiye bölünmüş durumda, ancak bu duruma büyük bir istisna var. Dem partisi tabanı durum ne olursa olsun % 8-10 bandındaki yerini koruyor ve mevcut seçim sisteminde bu sabit oyları onları vaz geçilemez kılmakta.
Cumhur ittifakının ilk hamlesi olan R.T. Erdoğan’ın yeniden seçime girebilmesi için mevcut anayasanın değişmesi gerekmekte ancak şu anki dağılımda bu mümkün değil, bunun için Dem Parti’nin desteğine ihtiyaçları var. Aynı şekilde olası bir erken seçimde seçimi kazanmak için Cumhur ittifakının oyları tek başına yetersiz kalıyor, burada Dem Parti yine kritik bir etken durumunda.
Peki gelelim muhalefet kısmına, orada da durum pek farklı değil. Muhalif kısımda şu anda Cumhur ittifakına karşı olan seçmen CHP altında toplanıyor gibi durmakta. Ayrıca Ak Parti’ye göre mevcut iktidarın yorgunluğu, ekonomik sıkıntılar gibi birçok etmende yanlarında, buna rağmen seçimi mevcut oy oranlarıyla kazanma şansları yok. Bu yüzden CHP’de AK Parti gibi Dem Partiye el uzatmış durumda. Bu ortaklık özellikle kent uzlaşısı adıyla belediye seçimlerinde kritik başarı gösterdi. Peki mevcut bir seçimde bu ortaklık ne sonuç doğuracak.
CHP altılı masada yaptığı büyük hatanın aynısını bu dönemde de tekrarlamakta. Mevcut ideolojik duruşları sebebiyle asla CHP’ye oy vermemiş olan seçmen altılı masa sonrası aynı amaç uğruna beraber yürümeye sıcak bakmış ve son belediye seçimlerinde desteğini göstermişti. Bu oyların büyük bir kısmı İYİ Parti gibi milliyetçi seçmenden geldi.
Sonuçta milliyetçi seçmen, CHP’yi ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk partisi, içinde milli şef İsmet İnönü ve Kıbrıs fatihi Karaoğlan Bülent Ecevit gibi isimlerin parti başkanlığı yaptığı bir simge olarak gördü.
Peki bugün, gerçekten CHP aynı çizgisinde devam ediyor mu? Mevcut başkan Özgür Özel’in başkan seçildikten sonra ilk işlerinden biri Kürt devleti isteyen ve Türkiye'yi 'işgalci' gören Opera sanatçısı Pervin Chakar'ın elini öpmesi oldu. Belediye seçimlerinde kent uzlaşısı adıyla yapılan ortaklık sonuçlarını verdi ve Dem Partinin istediği birçok isim başkan seçildi. Bunun sonucu birçok il ve ilçede kayyum atamaları doğurdu. Elbette seçilmiş bir başkanın bu şekilde görevden alınmasını kabul etmemiz mümkün değil, ancak bu belediyelerden elde edilen büyük gelir ve rantların da PKK ve türevlerine destek için aktarıldığı da bilinen bir gerçek.
CHP mevcut kutuplaşmanı sonucu artan oylarıyla bir kibir durumuna düştü, aslında %8-10 aralığında bir oy peşine düşeceğine zaten hayat görüşü ve hedefleri benzer olan Türk milliyetçilerine yönelse çok daha yüksek oy alması olası. Ancak son durumda başta İYİ Parti ve Zafer partisi olmak üzere milliyetçi partilerin seçmenleri CHP’ye Dem Parti ile olan yakınlıkları sebebiyle sıcak bakamıyor.
Bir de içeride aslında saklanmaya çalışılan Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Özgür Özel savaşı bulunmakta. Ekrem İmamoğlu bir çok CHP’li isminde dost sohbetlerinde söylediği gibi bir sonraki seçimde CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, özellikle teşkilatçı yapısı onun en büyük silahı ki bu İstanbul ilçe belediye başkanlarının belirlenmesinde iyice ortaya çıktı. Elbette üzerinde bir siyasi yasak alabileceği mahkeme süreci de var, bu benim açımdan çok çok az bir ihtimal olsa da Ekrem İmamoğlu B planı olarak CHP genel başkanlığını da almak isteyebilir, mevcut durumda bu olağan kongrede çok da zor gözükmüyor ve elbette Özgür Özel’de bu durumun farkında. Bir de Mansur Yavaş faktörü var, özellikle muhalif milliyetçi seçmen de Cumhurbaşkanlığında öne çıkmaması sebebiyle yaşanan bir hayal kırıklığı ve kızgınlık olsada Ekrem İmamoğlu yerine Mansur Yavaşı destekleyecekleri aşikâr. Olası bir milliyetçi cephe oluşursa özellikle İYİ Parti ve Zafer Partisi Mansur Yavaşı destekleyeceklerdir, buna merkez sağ ve Cumhur İttifakı içinde de oy geleceği muhakkak.
Peki asıl soru şu milliyetçi çizgideki partiler nasıl hareket edecek, şu an gözüken bölünmeye devam ediyorlar. İYİ Parti içinden 3. Bir parti daha doğdu, Yavuz Ağıralioğlu liderliğinde kurulan Anahtar Parti.
Sonuç olarak eğer milliyetçi çizgideki partiler aralarındaki ego ve kibir savaşını bırakıp tek yumruk gibi hareket edilirlerse, her iki büyük kanat içinde Dem Parti mecburiyeti ortadan kalkabilir. Böylelikle oluşabilecek Milliyetçi cephe destekli hükümetin ülkemiz için çok daha iyi bir gelecek profili oluşturacağına inanıyorum.