Hayat boyunca birçok şey için fazlaca kafa yorup, yaşamı kendimize ve sevdiklerimize ziyan ettiğimiz zamanlar hepimizin olmuştur diye düşünüyorum. Olur olmadık şeylere isyan edip, ufak tefek şeyler için yüreğimizde çiğ bir öfke barındırdık...
Ve gün geldi, bir virüs tüm dünyayı önünde diz çöktürdü. Milyarlarca insanı evine kapatıp; haftalarca, aylarca insanlara neredeyse kafayı yedirtti. İnsanoğlu anladı ki; bu hayattaki en değerli serveti sağlığı..
İnsanoğlu öğrendi ki; sağlık olmayınca hiçbir şeyin değeri yokmuş. Sağlıksız bir yaşamla bu hayattan zevk alınmıyormuş Maalesef, korona virüsü maddi manevi çok şey kaybettirdi tüm insanlığa. İşlerini kaybeden insanlar oldu, eğitim kalitesi çöküntüye uğradı dahası ne yazık ki bu illet hastalık sevdiklerimizi hayattan kopardı.
Zaman geçtikçe alınan tedbirler arttı ve bu artış yediden yetmişe hepimizin sinirlerini alt üst etti. Sabretmeyi öğrenirken, bir yandan da şükretmeyi öğrendik en baştan...
Hiç olmayacak şeyleri özler olduk mesela!
Maskeli insanların sokaklarda gezdiğini rüyamızda görsek kendimizle dalga geçerdik. Maskeyle tanışıp hayatımızın önceliğine maskeyi yerleştirdik. Dışarı maskesiz adım atamaz hale geldik. Ellerimizi sürekli yıkamaktan neredeyse derimiz yüzüldü. Ailemizi, sevdiklerimizi resmen yok saydık hiç bir özel günde kapılarını çalamadık. Oysa ki bizler en çok sarılıp, öpmeyi severdik. İlk tanışmalarda bile sıcak bir tebessümle tokalaşır sonra da çay, kahve içerdik. İnsanoğlunun başına gelmeden anlamıyormuş demek ki... Ne gariptir ki birbirimizden korktuk. Birilerinden bize hastalık gelecek, bizden başkalarına hastalık buluşacak korkusuyla asosyalleşip kendi dünyamıza çekildik. Bu hastalıktan önce korktuk sonra birbirimizden koptuk.
Bir buçuk yıl yıl oldu. Az bir zaman değil. Hele ki üretmeden, çalışmadan eli koynunda duracak kadar az zaman hiç değil. Öyle ya da böyle en kötü ve zorlu günleri geride bıraktık sayılır. Aşılamaların artmasıyla tekrar eski günlerin geleceği yakındır diyor uzmanlar. Dilerim gerçekten öyledir. Hastalık, normal bir hastalık değil. İnsanlık resmen tüm dünyaya kesilmiş bir cezayı çok ağır bedellerle, ölümlerle, intiharlarla, büyük kayıplarla ödedi. Şahsım adına söylemeliyim ki ben hayatımın en büyük dersini aldım. Çok sorguladım, fazlaca düşündüm ve bu zaman diliminde bolca okuyup, yazdım. Ölü zaman geçirmemeye özen gösterdim. Olur olmadık, yaşamımda mevzu bile olmayacak şeylere takılmamamın dersini aldım.
Kimler dersini nasıl aldı bilmem ama benim aldığım ders çok netti :
Önce sağlık, sonra inanç ve en önemlisi sevgi...
İnanıyorum ki sağlıkla yaşayıp evrene tüm inancınla sarılırsan hayat sana sevgisini bağışlıyor.
Yeter ki seni öldürecek olan sinsi oklardan kurtul ve kendine sıkıca sarıl. Ölü derini değiştir ve seni öfkeyle sarmış olan pis kabuklarından arın. İşte asıl virüsten o vakit kurtulmuş olacaksın.
Unutma dostum; çaresi olmayan tek şey ölümdür. Tüm olumsuzluklara rağmen yaşıyorsan fazlasını hak ediyorsun demektir.
Şimdi aynaya bak ve güneşi yakala gözlerinde. Geç kalmış sayılmazsın, güneş doğacaktır suretine...