BEŞ ROMAN

Okumak, stresli hayatlarımızda nefes alabilmek ve rahatlayabilmek için en güvenilir yoldur. Zihinsel aktivitelerin canlı tutulmasını sağlamak birçok mental hastalığa yakalanmamızı engellerken, kitap okumak hafızayı da güçlendiriyor. Anlama gücünü artırırken konuşma kabiliyetini doğrudan etkiliyor okumak. Düzenli kitap okuyan bir birey, kişisel ve toplumsal ilişkilerinde her zaman okumayanlara oranla birkaç adım önde olup okul veya iş hayatında başarı yolunda kesinlikle çok önemli bir adım atıyor. Bazı kitaplar okuduğumuzda bizi derinden etkiler; hayata bakış açımızı değiştirir. Bazı kitaplar da bizi bambaşka bir hayata doğru sürükler. Beni en çok etkileyen, üzerinde çok düşündüren, yüreğimde derin izler bırakan beş kitabı sizinle paylaşmak istiyorum. İlki; yazar John Fowles’ un ustalıkla yazmış olduğu “BÜYÜCÜ” dür. John Fowles İngiliz roman ve deneme yazarı. Kitabında, küçük bir Yunan adasına öğretmen olarak giden ve orada kendisini, bir düzenbazın yarattığı psikolojik yanılsamaların içinde bulan bir adamın öyküsünü yazmış. Kitabı okurken çok fazla sarsılacağınız bölümler var. Psikanaliz, mitoloji, varoluş… İşte size üç kelime ile anlattım! “Esas trajedi buydu. Bir adamın kötü olmaya cesaret etmesi değil, milyonlarca insanın iyi olmaya cesaret edememesiydi. “ Kişilik oluşumunda da çok etkili kesinlikle okunması gereken bazı kitaplar vardır. Bu kitaplardan biri de; Jack London’un Martin Eden’idir. Jack London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gösterirken statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati değerini vurguluyor. “Yaşanmış günler yaşanacak günlerin içinde erir, saatlerin günün içinde eridiği gibi. Harcanmış günlerden insana kalan yalnızca yaşadıklarıdır. Bu yaşadıkları kayda değerse onun ruhunda, belleğinde unutulmaz izler bırakır.” Önereceğim üçüncü kitap Rus edebiyatından geliyor. Gorki’nin “Ana”sı, Dosteyevski’nin Suç ve Ceza’sını herkes bilir. Eğer iyi birer okuyucuysanız da, bu kitapları zaten okumuşsunuzdur. Ama ben daha az bilinen bir yazar önerisi yapmak istiyorum. Anton Semyonoviç Makarenko’nun “Yaşam Yolu” kitabı. Yazar romanda sokak çocuklarıyla çocuk suçluları bir araya getirerek onları yeni bir yaşam yoluna çıkarış öyküsünü anlatıyor. Lise yıllarımda okuduğum kitabın etkisinden uzun süre çıkamamıştım. Kesinlikle tavsiyemdir. Benim sevdiğim yazarlardan biri de Gabriel Garcia Marquez’dir. Yazarın okumadığım kitabı çok azdır. Çoğu insan Marquez okumakta zorlanır. Ama “Kırmızı Pazartesi” onun akıcı kitaplarından biridir. Kitabın temel dayanağı “Suçu toplum hazırlar, suçlu işler.” Ama kitapları arasında benim favorim “Yüzyıllık Yalnızlıktır.” “Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor. o yüzden değil mi, içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmalarımız? -anlatsam mı, anlatmasam mı?- kararsızlığımız, -bu sevgi beni acıtır mı?- kuşkularımız..” Beşinci önerimi bir Türk yazarından vermek istiyorum. Hakan Günday. “Kinyas ve Kayra” Kaybolmuş iki hayatı okurken insan olmayı sorguluyorsunuz kitapta. Kinyas ve Kayra (2013) “Tamam Mıyız?” filmine de ilham vermiş. Hatta filmin bir parçasını oluşturuyor. Usta yönetmen Çağan Irmak’ın senaryosunu yazdığı filmde pek çok değerli oyuncu yer almış. “Sorarlarsa,’Ne iş yaptın bu dünyada?’ diye rahatça verebilirim yanıtını: Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından…” Hepimiz dünyanın bir parçasıyken kitaplarla ufkumuzu açar, kitaplarla değişiriz.