Benim Adım Hiç

Çıkarttım, attım ruhumdan fazlalıkları.

-yüreğime yük olacakları-

Artık sadece merhametim ve sevgimleyim.

Hem herkesim, hem de hiçim!

Benim Adım Hiç’te,  Hallac’ı Mansur’un Ene’l-Hakk öğretisini öğrenirken, kuantum fiziği ile ortak noktasında buluşuyoruz. Kitap, ünlü bir profesörün vurulması ile başlıyor. Bu profesörün kızı olan Buket’in hayatına giren ve tüm yaşamını ona bağladığı, adını ‘‘Hiç’’ koyduğu genç bir adamla hayatları tesadüfen kesişiyor. Asıl olan şu ki; hayatta tesadüf diye bir şey olmadığını, yaşanan her olayın bir anlamı olduğunu beraber öğreniyorlar. Sizi bazen gerçekçi, bazen mistik bir yolculuğa çıkaran ve Hiç’in kimliğinde son bulan bu kitapta, noktadan daha küçük olan varlığımızın nasıl anlam kazanacağını sorguluyorsunuz.

Peki, kitaptan neler öğreniyoruz?

“Emin olun ki, insan ruhu aslında hayal bile edemeyeceği şeyleri yapmaya kadirdir. Gözleri olmadan görebilir ve bacakları olmadan yürüyebilir. Ölüm korkusunu ruhu aracılığı ile yenen kimse hayata dönmüş sayılmaz mı?”

“İnsan ruhu bedenini terk etmediği sürece sınav bitmeyecektir. Bitiş ve son yoktur! İnsan, Hakikate ulaştım dediği an, parça parça olmaz mı?”

“Yüreğini sevgi ile doldur, rehberin yüreğin olsun!”

“Hüner çok şey bilmekte değil; bildiğini anlamakta, uygulamaktadır.”

Geçmişimi çok fazla düşünmem ben. Geleceği ise hiç! Sonsuzluk şimdidedir. Bunu bilirim, bunu derim.

Ne zaman bıraktım geçmişimi düşünmeyi, ne zaman bıraktım geleceğim için endişelenmeyi, bilir misin?

Sonumun olduğunu düşündüğüm zaman. Çünkü sonum başlangıcım olmuştu. “Mim”dir benim hayatım!

Kim miyim ben?

Var mı isimlerin önemi? Yolumuz ilim, irfan ve özgür düşünce taşlarıyla; yüreğimiz sevgiyle doluysa?

Sonsuz boşluğu anlamlı kılan “Biz” değil miyiz? Bir o kadar önemsiz, bir o kadar değerli…

Hala merak mı ediyorsun adımı?

Peki o zaman;

BENİM ADIM HİÇ!