Bildiğiniz gibi Suriye, isyancı gruplar tarafından ele geçirildi ve Esad dönemi sona erdi.
Uzun yıllar süren çatışmalar sadece 10 günde son buldu. Başkan Esad, Rusya devletine sığındı ve bir dönem kapandı.
Komşu sınırımızda yaşanan bu olaylardan en çok etkilenen ülke Suriye sonrasında biz olduk. İnsani amaçlarla destek olduğumuz Esad zulmünden kaçan insanlar, ülkemizde ciddi bir göçmen krizine yol açtı.
Zor zamanlar geçiren ekonomimiz için çok ağır bir ek yük olduğu da gerçek. Elbette, Türk demek yere düşeni kaldırmak demektir. Tüm dünya çapında nerede yere düşen, zulüm gören bir topluluk varsa elimizi üzerlerinde tutmaya çalışmak birinci vazifemizdir. Ancak bunu yaparken de ülke iç dinamiklerini ciddi bir şekilde hesaba katmak gerekiyor. Aksi halde bu yardımdan çıkıp, ülkemiz için ciddi bir beka sorunu haline dönüşebilir. Hem ekonomik hem de nüfus yoğunluğu bakımından olası bir felaket kapımıza dayanmak üzere.
Peki bu iş 10 günde nasıl oldu? Dilerseniz olayları bir baştan hatırlamakta fayda var.
Son yıllarda Suriye iç savaşının karmaşık yapısının içinde, eski El Kaide bağlantılı bir grup olan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), bölgedeki gücünü önemli ölçüde artırmış ve Suriye’nin kuzeybatısında uzun süreli bir hakimiyet kurmuştur. HTŞ’nin bu başarısı, sadece Suriye iç savaşının gidişatını etkilemekle kalmamış, aynı zamanda uluslararası arenada da geniş yankılar uyandırmıştır.
HTŞ’nin bu zaferinin ardında neler yatıyor ve bu gelişme, bölgenin geleceğini nasıl şekillendirecek?
HTŞ, 2017 yılında, Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren El Kaide’ye bağlı Nusra Cephesi’nin kendisini dönüştürmesiyle kuruldu. O tarihten bu yana, grup, önceki El Kaide bağlantılarını bir kenara bırakıp daha bağımsız bir çizgide ilerlemeyi tercih etti. Ancak grup, Suriye’deki diğer muhalif gruplar ve rejimle yaptığı çatışmalarda büyük bir güç kazandı. 2019 yılı itibariyle HTŞ, Suriye’nin İdlib ilinde etkili bir güç haline gelmişti.
İdlib, Suriye’nin son birkaç yılda el değiştiren topraklarında bir tür “son kale” olarak kalmıştı. HTŞ, bu bölgeyi, özellikle rejim ve Rusya’nın havadan yoğun bombardımanları altında savunarak bu bölgedeki egemenliğini pekiştirdi. 2020 yılı itibariyle, HTŞ’nin İdlib’teki hakimiyeti, bölgedeki diğer muhalif gruplardan ve radikal İslamcı güçlerden de destek alarak sağlamlaştı.
Suriye’nin kuzeybatısı, özellikle İdlib, HTŞ’nin en güçlü olduğu alan oldu. Suriye’nin dört bir yanından gelen askeri ve siyasi güçler arasındaki çekişme, İdlib’te uzun süreli bir statükonun oluşmasına neden oldu. Burada, HTŞ, yerel halkın desteğini kazanarak hem askeri hem de ekonomik kontrolü sağladı.
HTŞ, sadece silahlı çatışmalarda başarılı olmakla kalmadı, aynı zamanda bölgedeki iç yönetimde de söz sahibi oldu. Rejim karşıtı bir politika güden ve bölgedeki diğer silahlı gruplarla ittifaklar kuran HTŞ, zamanla tek başına İdlib’teki en güçlü askeri ve siyasi yapı haline geldi. Sadece askeri başarıları değil, aynı zamanda bölgeyi kontrol etme yeteneği ve kurduğu yönetim yapısıyla da dikkat çekti.
HTŞ’nin Suriye’deki zaferinin temelinde, askeri gücün yanı sıra stratejik siyasi manevralar da yatmaktadır. Grup, İdlib’teki kontrolünü pekiştirebilmek için yerel halkla çeşitli anlaşmalar yaparak hem ekonomik hem de idari açıdan önemli adımlar attı. Bu adımlar arasında yerel ticaretin kontrolü, altyapı projeleri ve sağlık hizmetlerinin sağlanması yer aldı. Suriye’deki savaştan yorgun düşen halk, HTŞ’nin sağladığı bazı temel hizmetlere bel bağlamış durumda.
Askeri olarak ise HTŞ, hem rejim hem de diğer muhalif gruplara karşı başarılı operasyonlar gerçekleştirdi. 2019-2020 yıllarında İdlib’e yönelik rejim saldırılarına karşı koyarken, bu dönemde Rusya’nın hava saldırılarının da büyük etkisi oldu. Ancak HTŞ, bu tür saldırılara karşı hazırlıklı olarak ve savaşın dinamiklerini iyi okuyarak önemli askeri zaferler kazandı.
HTŞ’nin Suriye’deki yükselişi, uluslararası toplumda ciddi tartışmalara yol açtı. Bir yandan, Suriye’deki Esad rejimi ve onun destekçileri, HTŞ’yi terörist bir grup olarak nitelendirirken, diğer yandan bölgedeki bazı ülkelere yakın olan müttefikler, grubun askeri başarısına göz yummak zorunda kaldı. Türkiye, özellikle İdlib’deki nüfuzunu korumaya çalışırken, HTŞ’nin ilerleyişini sınırlamak adına diplomatik çabalar sarf etmektedir.
HTŞ’nin ilerleyişi, ayrıca Suriye’nin kuzeyindeki diğer silahlı grupları da etkiledi. Özellikle PYD/YPG’nin oluşturduğu güç yapıları, HTŞ’nin yükselişi karşısında yeni stratejik hamleler yapmak zorunda kaldılar. Bu durum, Suriye’nin kuzeyindeki etnik ve mezhebi çatışmaları daha da derinleştirirken, uluslararası güçler de kendi çıkarlarını gözeterek bölgedeki dengeleri yeniden şekillendirmeye çalıştılar.
HTŞ’nin zaferi, Suriye’deki iç savaşın bitmesinden çok, savaşın yeni bir evresine geçişin habercisi olabilir. Bölgedeki pek çok grup için yeni bir aktör ortaya çıkarken, Suriye’nin geleceği, HTŞ’nin gücünü ve etkisini nasıl kullanacağına bağlı olacaktır. Grup, artık sadece bir terör örgütü değil, aynı zamanda Suriye’deki mevcut statükoyu değiştirebilecek bir askeri ve siyasi güç haline gelmiştir.
Suriye’nin geleceği açısından, HTŞ’nin rolü önemli bir belirleyici faktör olacaktır. Eğer grup, sadece askeri zaferlerine odaklanmaz ve siyasi çözüm sürecinde daha fazla yer almak isterse, bölgedeki güç dengeleri yeniden şekillenecektir. Ancak, uluslararası toplumu ve özellikle BM’yi ikna etmekte zorlanması, Suriye’nin uzun vadeli barışına katkıda bulunmasını engelleyebilir.
HTŞ’nin Suriye’deki hakimiyetini kurması, sadece bölgedeki mevcut güç dengesini etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda Suriye’nin geleceğini de şekillendirecek bir dönüm noktasıdır. Suriye iç savaşının sonlarına yaklaşırken, HTŞ’nin bu yeni dönemde nasıl bir strateji izleyeceği ve uluslararası alanda nasıl bir rol üstleneceği, bölgenin geleceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biri olacaktır.
HOŞGELDİN 2025
Bir seneyi daha tamamladık ve yeni bir yılın heyecanıyla 2025’e girdik. Öncelikle tüm okurlarımızın yeni yılını kutlarım. Umuyorum her şey hayalini kurduğunuz gibi olur. Elbette yeni yıla girerken geleneksel sporumuz olan "müslüman dediğin yeni yıl kutlamaz" diyenlerle, "çam ağacı süslemezsem nasıl batılı olurum" diyenler arasında geçen tatlı bir rekabet yaşandı. Bir de işi milliyetçi damardan girip, "zaten ağaç süslemek bizim tarihimizde var, atalarımız bozkır steplerinde Nardugan bayramını kutlar, dileklerde bulunurlardı" diyen yeni bir ekibimiz oldu. Oysa herkesin de bildiği gibi Noel ve Yeni Yıl tamamen ayrı şeylerdir, zaten tarihleri bile aynı değildir. Noel 25 Aralık’ta kutlanır, Hz. İsa’nın doğum tarihi olarak kabul eden Hristiyanların peygamberleri için yaptıkları bir kutlama, Yeni Yıl zaten adı üzerinde bir senenin kapanıp yeni bir seneye geçişi temsil eder. Elbette tarikatlar ve siyasi İslam yanlıları bu gerçeği bilse de işlerine gelmiyor. Çünkü önemli olan bir düşman yaratmak ve kendi saflarını sıklaştırmak, insanların biraz rahatlaması ya da maazallah düşünmeye başlamaları işlerine gelmez. Benim anlamadığım bir hususta, farz edelim Noel ve Yeni Yıl aynı anlama gelsin, Hz. İsa bizim de peygamberimiz değil mi? Benim haberim yok da İslam’ın kabul ettiği en büyük 3 peygamberden birini sildik mi? Neden doğduğu kabul edilen bir günü kutlamaktan bu kadar korkuyor ya da tepki veriyoruz.
Aslında içimizden nasıl geliyorsa, özgürce davransak ve insanlara yaptıkları için karışmasak daha mutlu ve huzurlu bir toplum olmaz mıydık? İsteyen yeni bir yılın gelişini kutlar, yeni hedefler ve hayaller kurar, isteyen ağaç süsler, isteyen evinde oturur ve sıradan bir gün gibi önemsemez, isteyen dışarı çıkar ve sabaha kadar eğlenir, isteyen ailesiyle evde tombala oynar. Sanırım mutlu olmak için önce “istemek” gerekiyor. Tekrardan tüm okurlarım yeni yılını kutlar, yeni yılın öncelikle ülkemize barış, huzur ve refah getirmesini dilerim.