AŞKLA İLGILI İNANÇLARIMIZIN OLUŞMA EŞIĞI

Aşkla ilgili herkesin bir inancı vardır; en kötü ihtimalle aşka inanmıyordur. Bu inançların oluşma eşiği çocuklukla başlar, kademe kademe gelişir.

Gördüğümüz her şeyi işitsel, görsel olarak, kokular olarak, kısaca beşduyuyu kullanır şekilde kaydederiz. Bilinçaltımıza işlenen bu etikete, kitabım boyunca kod demeyi tercih edeceğim. Kaydettiğimiz, gerektiği yerde çağırılmak üzere bekleyen bu kodlar, bizim istemimiz dışında hayatımıza yön vermektedir.

Düşündüğümüz hayatı biz yaratırız. Düşüncelerimizle, yaşadıklarımız ve tecrübelerimizden çıkarttıklarımızla, çocuk yaştan itibaren etki altında kaldığımız her şeyle tanımlar yaparız.

Hayatımızdaki her şey bu tanımlarla yürür. Yani, aşkı nasıl kodladıysak yaşayacağımız aşk da tamı tamına o oluyor. Çünkübiz kodlarımız üstüne de bir yaşam oluşturuyoruz. Dolayısıyla aşk hayatında, bizi kodlarımız yönlendiriyor ve hayatımızın inşasını bu kodlar üstüne kuruyoruz.

Kaydedilen kodlar muhakkak gerektiği yerde, yaşadığımız sahne ile eşleştirilmişolarak karşımıza çıkar. Kodlama anı bu budur denilen anlardır. Kodlama sırasında kişi bunu etiketler. Örneğin, bu mutlu bir an ya da bu mutsuz, kötübir an, bu bir tehlike, bundan korkma şeklindedir.

Kodlar geri çağırılan etiketlerdir... Burada önemli olan şudur; Bu oluşlar istemimiz dışında gelişir. Farkında olduğumuzda da değiştirilmesi kolaylaşır. Kodlamanın işleyişi şu, geçmişte binlerce kez çabaladığı için, bilinçaltına herhangi bir olayla karşılaştığı zaman geçmişte sahne olarak kodladığı olayı kolayca yeni yaşanan olayla eşleştirir. Bu etiketler bazen hayatımızı kolaylaştırırken, bazen de hayatımızı zora sokar. Korkuyla eşleştirdiğimiz ve kodladığımız, bilinçaltımıza 0–7 yaşarasında etiketle-nen sahnelerdir. Korku şeklinde kodlanan bireyde her zaman korku yaratır. Bu çağrışım ve geri çağırma mekanizmasını bir danışanımın ağzından bir örnekle anlatayım;

Çocukken bana kırmızı renkli bir araba çarpmıştı. Çarpma anında oluşan bir yanık kokusu vardı, belki de bu sokağın köşesindeki büfeden gelen et kokusuydu. Yıllar sonra bir pikniğe davet edildim. Beni almaya gelen erkek arkadaşım kırmızı bir araba içindeydi. İçimde bir gerginlik hissi oluştu. Pikniğe gittigimiz yere kadar arabayı çok hızlı kullanması beni daha da gergin hale getirdi. Piknik günü, mangaldaki yanık et kokusu, kırmızı araba beni tarif edemediğim bir huzursuzluk ve endişe hissine sevk etti. Mutsuz ve huzursuzdum, bir türlübunun nedenini anlayamıyordum. Sevdiğim kişi yanımdaydı ama ben panik içindeydim. O gün ilişkimin bittiği gün oldu, her şey mahvoldu... Şimdi bunun nedenini bir nebze olsun anlıyorum...

Danışanımın yaşadığı bu kötütecrübe, onda birtakım izler bırakmış. Kaza anı kırmızı renkle eşleştirilmiş. Kırmızı araba ve yanık et kokusu danışanım için negatif bir kod oluşturmuş. Bu kadın için beklemediği anda bu bileşim, yani kırmızı ve yanık koku oluştuğunda geçmişte olan sahne geri çağrılmışoluyor.

Kadın fark etmeden aynı sahneyi kuruyor ve bu durum onda tarif edemediği bir gerginlik yaratıyor. Yıllar geçse de bu kişi kırmızı renkten hoşlanmaması, kırmızı arabaların itici gelmesini, et yiyememesinin kökünde bu olay olduğunu konuşmalarımız sonunda fark etmişti. İnsanlar bazı davranışlarının nedenini bilmezler. Ama o sahne bir kez anımsanırsa bu kodu değiştirmek de mümkün olur. Burada kişiye itici gelen kırmızı ile yeni ve olumlu bir hatıra oluşturulabilir.