Antakya Dosyası

Yaz aylarında yüksek sıcaklıklara ulaşan Antakya'da bahar ayları en güzel seyahat zamanları. İstanbul'dan uçak ile 1 saat 10 dk. mesafede. Geçtiğimiz yaz bir ay ara ile iki kez bu tarih ve gastronomi şehrini gezme fırsatı buldum. Mutlaka gidilmesi gereken yurt içi seyahat destinasyonlarından biri şüphesiz. Ama kesinlikle yolculuk öncesi bölge hakkında bilgi edinmeli ve gezi planınızı oluşturmalısınız. 4000 yıllık bir geçmişi olan Anadolu’yu Suriye ve Filistin'e bağlayan medeniyetler şehrinde o kadar çok tarihi nokta var ki zamanınız kısıtlı ise hepsini ziyaret etmek oldukça güç olacaktır. Üstelik tarihi kadar mutfağı da zengin olan bu coğrafyada lezzet durakları da sayısız. Biraz kilo almayı göze almalısınız baştan söyleyeyim.

2012 yılında büyük şehir olan Hatay'ın en yoğun nüfus yoğunluğu olan ve tarihte ilk yerleşimin başladığı ilçesi Antakya. Yedi büyük depremde yıkılıp yeniden kurulmuş. Birçok medeniyetin ve dinlerin ev sahipliğini yapmış tam bir hoşgörü kenti. Yaygın olarak Türkçe kadar Arapça da kullanılıyor.

Biz THY saat 10:00 tarifeli seferi ile uçtuk Hatay'a. Önceden kiraladığımız minibüsümüz ile otele uğramadan şehri keşfe mozaik müzesi ile başladık.

Dünyanın en önemli ikinci büyük mozaik müzesinden biri kabul edilen Antakya Mozaik Müzesi görülmeye değer.1932 yılında yapılan kazılarda çıkan nadide mozaikler ve heykeller son derece modern, planlı ve çağdaş bir binada sergileniyor. Mozaikler ile işlenmiş mitolojik olaylar, Apollon ve Şuppiluliuma heykelleri çok etkileyici. Müze ziyaretinden sonra kısa bir mesafedeki St. Pierre kilisesine gittik.

Antakya- Reyhanlı yolu üzerinde, kente 2 km. uzaklıkta Habib-ül Neccar dağındaki doğal bir mağarayken oyularak eklemeler ile kiliseye dönüştürülen St. Pierre’de tarihte ilk defa, bu kilisede Hz. İsa'nın dinini tanıyanlara Hristiyan dendiğine inanılıyor. Yapının Hristiyanlığın mezheplere ayrılmadan önceki ilk kilisesi olduğu düşünülüyor ve hac yeri olarak kabul ediliyor. İçinde kutsal sayılan bir ayazma ve cemaatin tehlike durumunda kaçışını sağlamak için bir tünel de inşa edilmiş. Her yıl 29 Haziran'da Katolik Kilisesi burada bir ayin düzenleniyor

Üçüncü noktamız acıkan karnımızın sesi ile Uzun Çarşıdaki Pöç Kasabı oldu. Nefis kağıt kebabı ve soslu tepsi kebabını humus ve yoğurtlu patlıcan eşliğinde mutlaka deneyin. Alıştığımız kebap formatının dışında ancak çok lezzetli. Pöç Kasabı kebabı hazırlıyor ve dışarıdaki başka bir işletmeye ait ortak bir fırında pişirtip servis ediyor. Kebapçıların kendine ait fırınları yok. Aslında tüm çarşıda genel olarak bu çalışma tarzı hakim. Fırınlar ortak kullanılıyor. Künefeciler çarşıdaki birkaç kadayıf üreticisinden kadayıfı taze alıp işliyor. Hatta bazı işletmeler Antakya mezelerinin başındaki humusu sadece humus yapan üreticiden alıp servis ediyor. Yani çarşıdaki müşteriden, hareketten tüm esnaf faydalanıyor. Çarşı yerel ürünlerin satıldığı küçük dükkanlardan oluşuyor. Yöresel peynirler, bölgeye has halhalı zeytini, nar ekşisi, kurutulmuş biber ve patlıcan aldık. Ödememizi yaptık esnaf kargo ile ürünleri adresimize yolladı. Künefelerimizi Çınar altındaki Yusuf Ustadan yedik.

Uzun Çarşı sonrasında biraz dinlenmek ve yerleşmek için konaklayacağımız mis kokulu Savon Otel'e geçtik. Osmanlı döneminde sabun fabrikası olarak kullanılan binanın mimarisine hayran kaldık. U şeklinde konumlanmış binanın ortasında güzel bir avlu var. Akşam yemekleri ve kutlamalar için kullanılıyor. Sabah kahvaltısı tamamen bölgeye özgü ürünler ile hazırlanmıştı ve çok güzeldi.

Akşam yemeği için ününü İstanbul'dan duyduğumuz 1872 yılında büyuk deprem sonrası inşa edilip 100 yıl kadar ev olarak kullanılmış Konak Restaurant'a geçtik. Antakya, Halep, Beyrut mutfaklarının sentezi ile 120 çeşitlik inanılmaz bir mönü oluşturmuşlar. Seçimi şef'e bıraktık ve açıkçası bir şölen yaşadık. Abagannuç, humus, tereyağlı patlıcan közleme, mütebbel, fındık lahmacun, kaz başı, konak kavurma ve konak künefe hepimizin beğenisini kazandı.

Ertesi gün kahvaltı sonrası Samandağ rotasında Hıdırbey köyünde 1000 yaşını aşmış Musa Ağacı ve Türkiye'de hâlâ yaşamın devam ettiği tek ermeni köyü olan Vakıflı'ya da uğradık. 150 kişilik temiz, bakımlı ve şirin bir köy. Organik tarımla uğraşıyorlar. Vakıflı Köyü Kadınlar Kolu adında bir kooperatifleri de var. Envai çeşit likör, elişleri ve muhteşem nar ekşisi üretip satıyorlar. Mari Hanım'ın yaptığı iğneoyası örtümü zevkle kullanıyorum. Sonrasında inişe geçip deniz seviyesinde Titus tüneline geldik. Burası beni Antakya'da en etkileyen sürpriz bir yer oldu. Yüzüklerin efendisindeki Argonath'ın Krallar Kapısı'nı andıran, antik çağların mühendislik mucizesi bir geçit desem abartmamış olurum. Kesinlikle uğranmaya değer bir nokta. Yürüyüş için kaymayan spor bir ayakkabı kullanmalısınız. İnşası dağlardan inen ve yaşamı tehdit eden taşkınlardan korunmak amacıyla Roma imparatoru Vespasian tarafından başlatılmış. Şehrin etrafını dolanacak, böylece akıntıların yönünü değiştirecek bu tünel M.S.81 yılında oğlu Titus tarafından bitirilmiş. Tümüyle dağ içine oyulan tünel 1380 metre uzunluğunda, 7 metre yüksekliğinde ve 6 metre genişliğinde. Tünelin sonunda bulunan Beşikli Mağarada bölümler halinde on iki mezar var. Antakya gezisinde kesinlikle olması gereken bir nokta Titus tüneli.

Uzun yürüyüş sonrasında Samandağ sahildeki Balıkçı Özcan'ın yerine geldik. Jumbo karidesler, kalamar ve balık harikaydı. 16 km. uzunluğundaki sahil ince kumdan oluşuyor. Sahildeki birçok tesis kapalı durumda bunun en önemli nedeni sahilin sonundaki Kılıç Dağının arkası Suriye toprakları olması. Şehir genelde Arsuz, İskenderun tarafındaki sahil kıyısına yönelmiş.

Ertesi gün Antakya Kurtuluş caddesindeki Affan (İnci) Kahvesine gidip Haytalı tatlısı yedik. Özel soğutulmuş döküm aliminyum kaşıklar ile servis ediliyor. Haytalı muhallebi, gül şurubu ve dondurmanın birleşimi olarak tanımlanabilir. Suriye'den getirilen vanilya ile yapılan muhallebi küçük küpler şeklinde kesilip, üzerine dondurma ve gül şurubu eklenerek bir kâse içinde servis ediliyor. Haytalıyı severmisiniz bilemem ama Affan kahvesi özellikle arka bahçe görülmeye değer. Ve tabi Affan’da çay bardağında sunulan süvari kahve içmeden ayrılmak olmazdı. Ayrıca bölgede birçok dine ait ibadethane yürüme mesafelerinde ziyaret edilebilir.

Antakya'da tattığımız tüm lezzetler unutulmazdı. Unesco "gastronomi şehri" ünvanını almayı sonuna dek hak etmiş bir şehir. Yöreye has tam 600 çeşit yemek var. Güzel yemeklerinin yanı sıra sıcakkanlı ve yardımsever halkını da çok sevdik. Antakya hafızanıza kazınacak, derin izler bırakacak ve defalarca ziyaret edilebilecek büyülü bir yer.